Kudüs Arapça’da القُدس el-Kuds; Ortadoğu’da bulunan, Dünya’nın en eski şehirlerinden biridir. Filistin ve İsrail Kudüs’ün kendi başkenti olduğunu iddia etmektedir Akdeniz ve Ölü Deniz’in kuzey sınırı arasında yer almaktadır. Kudüs, üç Semavi din olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kutsaldır. Uzun tarihi boyunca, Kudüs, iki defa yok edildi, 23 defa işgal edildi, 52 defa saldırıya uğradı ve 44 defa ele geçirilip tekrar kurtarıldı.
İslamiyet’te Kudüs, Milattan sonra 610 yılında ilk Kıble olmuştur ve Kur’ana göre Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, 10 yıl sonra Miraç’a bu şehirden çıkmıştır. Kudüs, Yahudiler için en kutsal şehirdir çünkü kutsal kitaplarına göre, İsrail Kralı Davud, Milattan önce Kudüs’ü Birleşik İsrail Krallığı’nın başkenti olarak inşa etti ve oğlu Kral Süleyman, İlk Tapınağı şehrin içinde kurdu. Hristiyanlar için Kudüs’ün kutsallığı, İncil’e göre İsa’nın bu şehirde çarmıha gerilmesinden ve 300 yıl sonra Azize Helena’nın İsa’nın hayatındaki hac noktalarını belirlemesinden gelmektedir.Sonuç olarak, küçük bir alan olmasına rağmen, Eski Kudüs, birçok dini önem taşıyan noktalara sahiptir. Bunların arasında, Tapınak Dağı, Ağlama Duvarı, Kutsal Mezar Kilisesi, Kubbet-us-Sahra ve Mescid-i Aksa vardır. Günümüzde Kudüs’ün statüsü, İsrail-Filistin çatışmasının en önemli sorunlarından biri olarak kendisini göstermektedir.
KUDÜS’ÜN FETHİ (H. 15-M. 636)
Hazret-i Ömer’in (r.a.) Filistin valisi Amr bin Âs (r.a.), Arab dâhîlerinden ve harp ilminde mâhir zâtlardandı. Rum İmparatoru Hirakl’in Filistin kumandanı Artebon da hilebaz bir adamdı. Artebon, Remle ve Kudüs-i Şerif’ten topladığı askerle Ecnadin tarafında bulunuyordu.
Amr bin Âs (r.a.) ordusunu hazırlayıp Artebon üzerine yürüdü. O da inatla savaştı. Şiddetli bir muhârebe oldu. Nihâyet Artebon ordusu bozuldu ve bozgun askeriyle Kudüs’e gitti. Hemen arkasından Amr bin Âs, Gazze, Sebastıyye, Nablus, Yafa beldelerini ve civarlarını feth ettikten sonra Kudüs’ün teslimi için haber gönderdi.
Kudüs’ün ileri gelenleri, Halîfe Hazretleri bizzat gelip de söz ve af temînâtı verirse o vakit beldeyi teslim edecekleri cevâbını verdiler. Keyfiyet Medîne-i Münevvere’ye arz olundu.
Hazret-i Ömer (r.a.), Medîne-i Münevvere’de yerine Hazret-i Ali’yi (r.a.) vekil bırakıp kendisi Kudüs-i Şerif’e doğru yola çıktı, Câbiye’ye vardı. Şam tarafının emirleri kendisini karşıladılar. Orada iken Kudüs-i Şerif’in ileri gelenleri onunla görüştüler. O da onlara eman verdi ve cizye vermek üzere onlarla antlaşma yaptı. Filistin’i iki sancağa taksim etti. Birini merkezi Remle olmak üzere Alkame bin Hakîm’e, diğerini merkezi Kudüs-i Şerif olmak üzere Alkame bin Meczir’e verdi ve sonra Kudüs’e gitti.
Artebon ile ona tâbî olanlar, antlaşmayı kabul etmeyip Mısır’a kaçmış olduklarından ahali, Kudüs-i Şerif’i Hazret-i Ömer’e teslim ettiler. Kudüs şehri muhâsara olunduğu zaman şehir ahalisi: “Burayı fethedecek kumandan şöyle şöyle sıfatlara sâhip olmalı.” demişler ve Hz. Ömer’i görmek istemişlerdi. Ahâli, şehre giren Hz. Ömer’in evsâf ve ahlâkını görünce Kudüs’ü teslîm etmiştir.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, Şâm beldelerinin feth olunacağını Ashâbına haber vermişti. Hazret-i Ömer (r.a.) bu mûcizenin kendi zamanında meydana gelmesinden dolayı pek ziyade memnun oldu. Pek çok Ashâb-ı Kirâm ile birlikte büyük bir neşe ile Kudüs-i Şerîf şehrine girdi. Sahratullâh’ı süpürüp temizledi ve oraya bir Mescid-i Şerîf inşâ edilip ibâdete açılmasını emrederek Medîne-i Münevvere’ye geri döndü.