Turnayı gözünden vurmak deyiminin anlamı ve hikayesi
* İstediği şeyi tam olarak elde etmek.
* Umulmadık şekilde büyük bir kazanç ya da çıkar sağlamak.
* Ele geçen olanağı iyi kullanarak çok değerli bir şey kazanmayı başarmak.
* Hiç beklenmedik bir kazanç sağlama imkânını ele geçirmek.
Örnek: Ne talih varmış bunakta. Turnayı gözünden vurdu, dedi. (R. N. Güntekin)
Turnayı gözünden vurmak deyiminin hikayesi
Vaktiyle bir atıcılar kahvehanesinde, avcılar sürekli olarak abartılı hikâyeler anlatırken, yaşlı amcanın birisi hiç konuşmadan otururmuş. Bir gün diğer avcılar, bu amcayı çok merak edip, binbir ısrarla hikayesini anlatmaya ikna etmişler. Amca başlamış anlatmaya, “Ahh, ahh. Düşündükçe içimin parçalandığı bir olay var. Madem bu kadar ısrar ettiniz anlatayım:
Bir gün su kenarında gezinirken, bir turna gördüm, şunu zararsız bir yerinden vurarak yakalayayım dedim. Tam ayağına hedef alıp ateş ettim ki, o sırada hayvan ayağını kaşımak için başını ayağına yaklaştırdı. İçim gitti fakat turna gözünden vurulmuş oldu.Yanına gittim baktım. Kurşun bir gözünden girmiş, öbür gözünden çıkmış fakat turna hiç zarar görmemiş sadece kör kalmıştı. Bunu gören diğer turnalar şakıyarak yerdeki turnaya bir şeyler söylediler ve kör turna elimden uçup kaçarak onları takip etmeye başladı. Diğer turnalar ona sesleriyle kılavuz oldular. İşte turnalar sürü hâlinde uçmaya o zaman başladılar.” Bu sırada dinleyenlerden biri dayanamayarak söz almış; “Amca!” demiş alayla, ‘Durdun durdun ama turnayı da gözünden vurdun”
Ters tarafından kalkmak deyiminin anlamı
* Normalde olduğunun aksine çok aksi ve sinirli davranan insanlar için kullanılır.
* Aksi, huysuz ve ters olmak.
* Günün ilk saatlerinden itibaren aksi, uyuşmaz davranışlar göstermek.
Örnek: Ters tarafından kalktın galiba, ne dersem tersini yapıyorsun.
Örnek 2: Hacı Ömer’in o gün ters tarafından kalktığına artık şüphe yoktu. (R. N. Güntekin)
Tereyağından kıl çeker gibi deyiminin anlamı
* Çok kolayca.
* Hiç kimseye zarar vermeden, çok kolaylıkla kimseye hissettirmeden, kimi sorumluluklardan kurtularak.
* Hiçbir şeye, hiçbir kimseye bir zarar vermeden, çok kolay bir biçimde.
Örnek: Merak etme sen, tereyağından kıl çeker gibi halledecektir işi.
Örnek 2: Tereyağından kıl çeker gibi bu belalı işten sıyrıldı.
Ters yüz etmek deyiminin anlamı
* Bir şeyin içini dış kısmına çevirmek.
* Şüpheli durumuna sokmak.
* İçini dışına, altını üstüne getirmek ya da çevirmek.
Örnek: Erkeklik, yiğitlik kavramının ters yüz edilmesi irdelenmedi. (A. Ağaoğlu)
Örnek 2: Yalan, hakikati ters yüz eder. (E. Şafak)
Örnek 3: Gömleğin yakasını ters yüzü edip diktim.
Ters yüz geri dönmek deyiminin anlamı
* Başladığı işte başarısızlığa uğrayarak vazgeçmek.
* Gittiği bir yerden istediğini elde edemeden dönmek.
* İstediğini elde edemeden, eli boş dönmek.
Örnek: Bugün hava çok sıcak, başka bir zamana bıraksak olmaz mı?
Örnek 2: Olur ya, neden olmasın deyip köyün arka tarafından ters yüz geri döndük. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Tersi dönmek deyiminin anlamı
* Bir anlık şaşkınlıkla yön duygusunu kaybetmek.
* Şaşkınlıktan bulunduğu ve gideceği yeri kestirememek.
Teselli bulmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin yardımı ile kaybettiği bir şeyin hasretini azaltmak, avunmak.
Örnek: Bu beklenmedik açıklamada teselli bulmaya çalışarak şaşkın şaşkın gülümsedi. (E. Şafak)
Teselli etmek deyiminin anlamı
* Bir kimseyi dindirecek şeyler söyleyip yapmaka, avutmak.
* Avundurmak, acısını gidermeye, onu rahatlatmaya çalışmak.
Örnek: Arkadaşını en iyi şekilde teselli ettiğine eminim.
Örnek 2: Öyle ağlıyor ki ben de içimi çeke çeke onu teselli etmeye çalışıyorum. (A. Ağaoğlu)
Örnek 3: Zehra Hanım, Tevfik’in ebesiydi ve onu çok severdi, arkasını sıvadı, teselli verdi. (H. E. Adıvar)
Teslim bayrağı çekmek deyiminin anlamı
* Pes etmek.
* Yenildiğini kabul etmek ve bunu açıkça belirtmek.
* Bir çekişme sonunda, karşısındakinin istediğini yapmaya razı olduğunu bildirmek.
Örnek: Düşman teslim bayrağı çekmişti.
Örnek 2: Yakında teslim bayrağını çekerler, endişeye kapılmayın.
Teslim olmak deyiminin anlamı
* Kendisinden büyük bir gücü kabul ederek ona bağlanmak.
* Kendinden üstün bir güç karşısında yenilgiyi kabul etmek, mücadeleden vazgeçmek.
* Kendini teslim etmek, birtakım ellere bırakmak.
Örnek: Teslim olursan kılına dokunulmayacaktır!
Taban tabana zıt deyiminin anlamı
* Tamamen karşıt olan iki şeyden bahsedilirken kullanılır.
* Birbirinin tamamen karşıtı olmak, birbirine çok aykırı.
* Birbirine bütünüyle karşıt.
Örnek: Taban tabana zıt düşüncelere sahiptiler.
Örnek 2: Hiç değilse bir gazetemiz, bizim fikirlerimizle taban tabana zıt olacaktır. (N. F. Kısakürek)
Taban tepmek deyiminin anlamı
* Yürümek ya da koşmak.
* Yayan olarak çok uzun yol yürümek, çok sık gidip gelmek.
Örnek: Her akşam gazete başına kırk para kazanmak için şehrin dört bir köşesinden buraya kadar taban tepmek… (R. N. Güntekin)
Örnek 2: Kasaba ile köy arasında o iş için az taban tepmedim.
Örnek 3: Gençlik zamanlarım bu eski ev ile okuduğum lise arasında taban tepmekle geçti.
Tabana kuvvet deyiminin anlamı
* Yürüyerek bir yere gidilmek zorunda kalındığında söylenen bir söz.
* Binecek bir şey yok, yayan gitmekten başka çare de kalmadı anlamında kullanılır.
* Yaya olarak çok hızlı bir şekilde koşarak uzaklaşmak.
Örnek: Haydi kalkın bakalım, tabana kuvvet!
Örnek 2: Haydi bakalım, tabana kuvvet!
Örnek 3: Hırsız karşısına çıkan polisi görünce tabana kuvvet kaçtı.
Tabanları kaldırmak deyiminin anlamı
* Koşarak kaçmak.
* Koşmaya başlamak ya da hızlanmak.
Örnek: Ziver sanki canı çok yanmışçasına -Vay anam- diye bir çığlık kopardı ve tabanları kaldırıp kaçıyor gibi yaptı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Polislerin geldiğini görünce tabanları kaldırdı.
Tütünü tepesinden çıkmak deyiminin anlamı
* Çok kızmak.
* Bir acının ateşiyle yanıp kavrulmak (tutuşmak), çok üzülmek.
Tüy dikmek deyiminin anlamı
* Yaptığı bir hatayı daha da arttıracak bir şey yapmak.
* Kötü bir durumu daha çok kötüleştirecek harekette bulunmak.
Örnek: Hatalarımı düzelteyim derken üzerine tüy diktim.
Örnek 2: Yaralıyı kurtarayım derken üzerine tüy diktim.
Örnek 3: Zaten sinirli bir de sen üzerine tüy dikme.
Tüyleri diken diken olmak deyiminin anlamı nedir
* Yoğun bir duygu veya üşüme sonucu vücuttaki tüylerin dikleşmesi, kabarması.
* Çok korkmak, heyecanlanmak veya üşümek.
* Korku, tiksinti gibi duyguları anlatır.
Tüyleri diken diken olmak deyimi ile ilgili cümleler
– O olayı düşündükçe, tüylerim diken diken oluyor.
– Ölü görünce tüylerim diken diken olur.
– Hava buz gibiydi, tüylerim diken diken olmuştu.
– Hayret! Bu tür yakıştırmalardan tüylerimin diken diken olduğunu sanırdım. (A. Ağaoğlu)
Tüyü bitmemiş yetimin hakkı deyiminin anlamı
* Hak yiyen kimseler için kullanılır. En kuvvetli deyimdir.
Tutunacak dalı olmamak deyiminin anlamı
* Güveneceği, destek alabileceği hiç kimsesi olmayan.
* Güveneceği, dayanacağı kimse bulunmamak. Yardım görebileceği, maddi manevi destek alabileceği kişilerden yoksun olmak.
Örnek: Küçüktüm, tutunacak dalım yoktu, tek başımaydım.
Tuz biber ekmek deyiminin anlamı
* Olumsuz bir olayın şiddetini arttıracak bir davranışta bulunmak.
* Bir üzüntünün acısını, bir kusurun ağırlığını daha da artırmak.
* Bir yemeğe tuz ya da biber dökmek.
Örnek: İyi yaptın sanki, o günleri hatırlatarak tuz biber ektin kadının yüreğine.
Tuzla buz olmak deyiminin anlamı
* Paramparça olmak.
* Kırılıp parçalanmak, çok küçük parçalara ayrılmak.
Örnek: Masadan düşen vazo tuzla buz oldu.
Örnek 2: Küçük votka kadehleri, mermi ıslıklarıyla aynalara çarpıp tuzla buz oluyorlar. (A. İlhan)
Tuzlayayım da kokma deyiminin anlamı ve hikayesi
* Kendisini çok savunan ve haklı çıkarmaya çalışanlara söylenir.
* Bilip bilmeden konuşanlar, yüksekten atanlar, düşüncesinde aldananlar için küçümseme sözü olarak kullanılır.
Tuzlayım da Kokma deyiminin hikayesi
İki köylü yol arkadaşı olmuşlar. Birisi askerlik etmiş, az çok görgü, bilgi sahibi olmuş. Diğeri ise pek toy ve bilgisizmiş. Giderlerken karşılarında deniz görünmüş. Toy olan, mavi denizi görünce:
“Aa, bu suları boyamak için kimbilir ne kadar boya katmışlardır?” demiş.
Arkadaşı:
“Bu kadar su hiç boyanır mı? O mavilik göğün rengindendir” derse de öbürü inanmamış. Başlamışlar tartışmaya.
“Yok canım ne göğün rengi, boyamışlar besbelli!” “Ya hu, bu kadar su boyanır mı? Bu gördüğün denizdir, rengi de, gökyüzünün aksetmesinden böyle mavidir.”
Tartışma böyle sürüp giderken, her ikisinin de harareti artmış. Başlamışlar sille tokat birbirlerine vurmaya. Bakarlar bu iş tatlıya bağlanmayarak, kavgadan vazgeçip üstlerini başlarını toparlayıp yine eskisi gibi arkadaş arkadaş yürümeye devam etmişler.
Bir müddet gittikten sonra, denizin boyandığını iddia eden köylü, kıyıya inerek, denizden bir avuç su alıp yüzünü yıkamış. Bakmış pek bi tuzlu.
“Aman, boyadıkları yetmemiş bir de içine tuz katmışlar! Kimbilir kaç araba yükü tuz harcamışlardır” demiş.
Ötekinin öfkesi yeniden kabarmış, tutmuş bunu denize atmış. Peşinden de şöyle bağırmış:
“Tuz attılar ya! Önce maviye boyadılar sonra tuzladılar. İçine düşenler kokmasınlar diye böyle ettiler. Aha seni de böyle tuzlayayım da kokmayasın!”
Tuzluya mal olmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin beklenenden daha pahalıya mal olması.
* Çok para vererek satın almak, çok pahalı gelmek.
* Oldukça çok para harcanarak sağlanmış olmak.
Örnek: Arabayı tamir ettirdik ama tuzluya mal oldu.
Örnek 2: Bu eğlenti bize biraz tuzluya mal oldu. (E. E. Talu)
Tuzu kuru deyiminin anlamı
* Bir sıkıntısı, riski olmayan ve rahat kimse.
* Hiçbir derdi, sıkıntısı olmayan; kazancı yerinde olduğu için kaygılanmayan.
* İşi, kazancı yolunda olan, kaygılanacak bir durumu olmayan, kötü bir durumdan herhangi bir zarar görmeyecek durumda olan kimse.
Örnek: Sana göre hava hoş, gülersin, oynarsın, tuzun kuru nasıl olsa.
Örnek 2: Sonra, tuzu kuru insanlar değişiklik arar, egzotik tatlara da bayılırlar. (A. Ağaoğlu)
Tükürdüğünü yalamak deyiminin anlamı
* Çok iddialı söylediği bir şeyi kendisini küçük düşürecek şekilde geri almak zorunda kalmak.
* Verdiği sözden geri dönerek benliğini küçültmek.
* Verdiği sözden ya da karardan dönme küçüklüğüne düşmek.
Örnek: Ben tükürdüğünü yalayan bir insan değilim, gideceğim oraya!
Örnek 2: Taro tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı ve istifa etti.
Türkü yakmak deyiminin anlamı nedir
* Türkü söylemek.
* Sözleriyle ve ezgisiyle türkü oluşturmak.
* Bir türküye ezgi uydurmak.
Türkü yakmak deyimi ile ilgili cümleler
– Sevdiği kıza yanık bir türkü yakmış diyorlar.
– Son sevgilisini dillere destan bir türkü yaktı.
– Saz eşliğinde yakılan türküler bir başka olur.
– Sevdiği kıza türkü yakan genç, kızın gönlünü kapmasını bildi.
– Bir türkü yak da neşelenelim.
Türküsünü çağırmak deyiminin anlamı
* Bir kişinin hoşuna gidecek şekilde konuşmak.
* Birinin hoşuna gidecek davranış ortaya koymak, söz söylemek, onun tarafını tutmak.
Örnek: Azizim, biz kimsenin arabasında kimsenin türküsünü çağırmayız, kendi havamızı mırıldanırız. (S. F. Abasıyanık)
Örnek 2: Ömrümce onun bunun türküsünü çağırıp durdum, yeter artık!
Tabanları yağlamak deyiminin anlamı
* Hızlıca koşarak kaçmak.
* Bir yere yayan gitmek için hazırlanmak.
* Kaçıp gitmek.
* Uzak bir yere gitmek üzere bütün gücünü toplayarak yola çıkmak.
Örnek: Zamanını biraz yanlış seçtin, hemen tabanları yağlamazsan polis gelir. (A. İlhan)
Örnek 2: En iyisi, çantayı da, tabancayı da atıp tabanları yağlamaktı. (T. Buğra)
Tabanvayla gitmek deyiminin anlamı
* Yayan gitmek.
* Araçla değil de yürüyerek gitmek.
Taburcu olmak deyiminin anlamı
* Hastanede yatmasına gerek kalmayarak, hastaneden çıkmasına izin verilmek.
* İyileşen hasta, bakıma gerek duymadığından hastaneden çıkmak.
Örnek: Taburcu olan arkadaşlarını karşılamaya gittiler.
Tadı damağında kalmak deyiminin anlamı
* Yenilen çok güzel bir yemeğin tadını unutamamak.
* Yaptığı bir şeyin tadını (zevkini), eğlenceli ve neşeli geçen zamanları unutamama.
Örnek: Eski seyahat hürriyeti, yine tadı damağımızda kalan tatlı bir hatıra olmuş. (R. H. Karay)
Örnek 2: O köftenin tadı damağımda kaldı.
Tadı tuzu kalmamak deyiminin anlamı
* Herhangi bir zevk ve keyfi kalmamak.
* Yemeğin lezzeti gitmek, tatsızlaşmak.
* Bir kimsenin, bir yerin, bir şeyin eski güzel, hoş, imrenilir durumu kalmamak, tatsızlaşmak.
* Eski zevk veren yanı kalmamak, yavanlaşmak, güzel ve çekici durumu ortadan kalkmak.
Örnek: İşlerimizin artık tadı tuzu kalmadı.
Örnek 2: Buradan itibaren anladım ki memleketin hiç tadı tuzu kalmamış. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Tadına bakmak deyiminin anlamı
* Bir yiyeceğin tadını öğrenmek maksadıyla az bir şey yemek.
* Küçük bir parçasını ağzına alarak lezzetini denemek, nasıl olduğunu yoklamak.
* Başından geçmiş olmak.
Örnek: Biz yoksulluğun tadına baktık.
Örnek 2: Yemeğin tadına baktın mı?
Örnek 3: Ana çorbaya tuz atıyor, baba mancanın tadına bakıyor. (O. C. Kaygılı)
Tadına varamamak deyiminin anlamı
* Güzel ve zevkli bir şeyi anlayamadığı için ondan zevk alamamak.
* Bir şeydeki ince güzelliği duyamamak, hissedememek ya da kavrayamamak.
Örnek: Şu dostluğumuzun tadına varamadım daha.
Tadında bırakmak deyiminin anlamı
* Bir davranışı yapmayı kabak tadı vermeden bırakmak.
* Güzel güzel sürüp giden bir şeyi tatsız bir duruma sokacak ölçüsüzlüğe vardırmamak, (bir şeyde) ölçülü olup aşırılığa kaçmamak.
Örnek: Yeter çocuklar! Tadında bırakın, havayı bozacaksınız yoksa.
Örnek 2: Yeter artık! Her şeyi tadında bırakmalı. (A. İlhan)
Tadını almak deyiminin anlamı
* Zevk ve keyif yapan bir şeyi bir kez yaparak tanımak.
* Bir şeyin ne tatta olduğunu anlamak. (Bir şeyin lezzetini almak)
* Yaptığı işten zevk duymaya, tat almaya başlamak.
Örnek: O işin tadını aldı bir kez, daha peşini bırakmaz.
Tanrı misafiri deyiminin anlamı
* Eve kendiliğinden gelen konuk.
* Çağrılmadan gece yatısına gelen ya da yabancı olup da bir gecelik konuk edilmesini dileyen, hoş tutulması gereken kimse.
Örnek: O bir Tanrı misafiridir. Nasıl kalk git diyebilirim.
Tarihe karışmak deyiminin anlamı
* Ölüm, yıkım ya da yok olma gibi sebeplerle bugün artık olmayan şeyleri anlatmak için kullanılır.
* Yalnız adı anılır olmak veya etkisi yok olmak.
* Çok eskimek, unutulup gitmek, ancak adı kalmak.
Örnek: Bir yaş gelir ki ondan sonra ehemmiyet verdiğiniz şeyler tarihe karışmış yani hayattan çıkmıştır. (A. Ş. Hisar)
Tası tarağı toplamak deyiminin anlamı ve hikayesi
* Her türlü ilişkiyi kesmek.
* Gitmek zorunda kalarak bütün eşyasını toplayıp hazırlanmak.
* Pılını pırtını toplamak.
Örnek: Tası tarağı toplamış arabanın gelmesini bekliyorduk.
Örnek 2: Tası tarağı toplayıp ortalıktan usul usul tüyüyorsunuz. (T. Uyar)
Tası tarağı toplamak deyiminin hikayesi
Bağdat’ta bir zamanlar çok meşhur bir dilenci varmış, bu adam dilencilik yaparak zengin olmuş. Bir gün fakir bir adam, meşhur dilenciden bazı taktikler alarak geçimini sağlamak istemiş ve dilenciye hamamda yıkanırken denk gelmiş, yanma yaklaşarak, “Efendim, ben dilencilik yapmaya karar verdim, bana verebileceğiniz tavsiyeleriniz var mı?” diye sormuş. Dilenci “Sana üç tavsiye verebilirim, birincisi, kimden olursa olsun iste, İkincisi nerede olursa olsun iste, üçüncüsü de, aza çoğa bakmadan ne olursa iste” demiş.
Fakir adam bunun ardından, “Efendim, benim gibi fakire bir sadaka!” demiş. Dilenci, “Be adam, ben de senin gibi bir dilenciyim. Benden bir şey istenir mi?” Adam, “Ama efendim siz az önce kimden olursa olsun iste demediniz mi?” Dilenci, “Ama şuan hamamdayım.” Adam, “Ama efendim nerede olursa olsun iste demediniz mi?” Dilenci, “Ama şuan yanımda sadece tasımla, tarağım var.” Adam “Olsun efendim, siz ne olursa olsun iste demediniz mi?” şeklinde bir diyalog geçmiş. Bunun üzerine dilenci sinirlenerek tasını ve tarağını yanına alarak çekmiş gitmiş, bundan sonra da dilenciliği bırakmış.
Taş atıp kolu yorulmamak deyiminin anlamı
* Hiçbir zahmet harcamadan kazanç elde etmek.
* Bir kazancı hiç yorulmadan sağlamak.
Örnek: Taş atıp kolunuz yorulmadan üstüne konduğunuz paranın nasıl kazanıldığını bir yazarsak görürsünüz. (H. E. Adıvar)
Taş atmak deyiminin anlamı
* Bir kişiye ima ile suçlamada bulunmak.
* Birine dokunacak, onu incitecek söz söylemek.
* Birine, üstü kapalı bir biçimde, iğneleyici, dokunaklı bir söz söylemek, söz dokundurmak.
Taş çatlasa deyiminin anlamı
* Bir şeyin imkânsızlığını anlatmak için kullanılır.
* En fazla, Çok çok, Ne yapılırsa yapılsın, Ne kadar zorlanırsa zorlansın.
* Ne yapılsa, ne denli zorlansa, gerçekleşmesi imkânsız anlamında kullanılır.
Örnek: Onu, taş çatlasa bir daha görecek değilim.
Örnek 2: Taş çatlasa bu elbise otuz binden fazla etmez.
Örnek 3: Bunlardan en iyisini taş çatlasa konakta iki aydan fazla tutamazdı. (R. N. Güntekin)
Örnek 4: Taş çatlasa otuz yaşlarında görünen genç kadın yanındaki boş yere oturmuş.
Taş çıkartmak deyiminin anlamı
* Bir şeyden üstün olmak.
* Bir kimsenin ötekinden özellik, yetenek vb. bakımından üstün olmak.
Örnek: Nezaketiyle akranlarına taş çıkartıyor.
Örnek 2: Zaten yol boyunca hem lezzetli hem de buzdolabına taş çıkartacak sulardan geçeceğiz. (N. F. Kısakürek)
Taş kesilmek deyiminin anlamı nedir
* Hareketsiz bir şekilde kalmak.
* Şaşırıp ya da korkup ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez olmak.
* Çok şaşırıp ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez olmak; sesini çıkaramamak, hareket edememek.
Örnek: Ne o, kımıldamaz oldun, taş kesildin, ne o. (F.Hüsnü Dğlarca)
Örnek 2: Çocuk sanki taş kesilmişti.
Örnek 3: Salonun içinde kimse kımıldayamadı. Hepsi olduğu yerde dondu. Taş kesildi. (Ö. Seyfettin)
Örnek 4: Hayvan sanki taş kesilmiş ve kulaklarını dimdik dikmişti. (O. C)
Taş yürekli deyiminin anlamı
* Merhametsiz, zalim insan.
* Acıması olmayan, acıma hissi taşımayan kimse.
Örnek: Taş yürekli herifler, çocukları hiç acımadan kurşuna dizdiler.
Örnek 2: Ana leyleklerin hepsi böyle taş yürekli mi olurlar? (H. Taner)
Örnek 3: Niçin diye sormadım, çünkü o, benim kadar taş kalpli değildi. (O. Kemal)
Taşa çalmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi sert bir şeye vurmak.
Örnek: Taşa çalınmış bir nara benzetirim dilimizi.
Taşa tutmak deyiminin anlamı
* Bir kimseye birbiri ardınca birçok taş atmak.
* Üst üste taş atmak, sürekli taşlamak.
Örnek: Çocuklar aşağı yoldan geçen karşı köylüleri taşa tuttular.
Örnek 2: Sokaktan her geçişinde çocuklar taşa tutarlardı onu, canını yakmanın bir yolunu bulurlardı. (T. Uyar)
Taşı gediğine koymak deyiminin anlamı nedir
* Bir duruma çok uygun gelen bir söz söylemek.
* Birine söylemek istediği sözü, tam sırasını getirip söylemek.
* Zekice bir hareketle gerekli bir sözü tam zamanında ve yerinde söylemek.
Örnek: Fırsat çıkmışken kim bilir hangi uzak meseleden tutturup taşı gediğine koymak ve tenkit etmiş olmak için kaplarına sığamıyordu. (M. Ş. Esendal)
Tadını çıkarmak deyiminin anlamı
* Bir imkân ya da güzellikten uzun müddet yararlanmak.
* Bir şeyin sağladığı güzelliklerden ya da imkânlardan istediği gibi yararlanmak.
* Bir şeyin güzelliğinden veya sağladığı imkânlardan yeterince yararlanmak.
Örnek: Şu tatilin tadını çıkarmaya çalışacağım.
Örnek 2: Kırlarda karısı ile birlikte çıkacakları uzun at gezintilerinin, ocak ateşlerinin tadını çıkarırdı. (N. Cumalı)
Tadını kaçırmak deyiminin anlamı
* Güzel bir şeyi abartarak, yanlış bir yerde yaparak ya da çok sık tekrarlayarak tatsız bir hâle getirmek.
* Güzel bir durumu, hoşa gitmeyecek davranışlarla, aşırılığa kaçarak tatsızlaştırmak, zevki bozmak.
Örnek: Şaka ettiğini ama şakanın tadını kaçırdığını söylüyordu. (A. Kutlu)
Örnek 2: Ben o kadınlardan değilim ki, evin büyüğü ben olacağım diye tutturup akılsızlıklarla ağzımın tadını kaçırayım. (M. Ş. Esendal)
Tahtalı köy deyiminin anlamı
* Ahiret, öbür dünya.
* Mezarlık, gömütlük.
Tahtası eksik deyiminin anlamı
* Yarım akıllı, aklı noksan biraz safça insan.
* Delice davranışları olan, aklı olmayan.
Örnek: O ne biçim hareketti, tahtası eksik galiba!
Örnek 2: Adamın kafadan tahtası eksik.
Örnek 3: Onun yaptıkları akıl mantık almaz bir, tahtası eksik sanırım.
Takıp takıştırmak deyiminin anlamı
* Çeşitli ziynet eşyaları ile aşırı süslenmek.
* Çok süslenmek, özenerek süslenip takılarını takmak.
Örnek: Takıp takıştırmış, öyle çıkmıştı sokağa.
Örnek 2: Kız, kalk giyin, tak takıştır, diyor. (H. E. Adıvar)
Takke düştü kel göründü deyiminin anlamı nedir
* Bir olay sonucu bir kişinin hata ya da kusurlarının ortaya çıkması.
* Kusuru, kabahati örten şey ortadan kalkınca bütün çirkinlikler, hileler, ayıplar olduğu gibi ortaya çıktı.
Örnek: Adam o kadar gizli iş çeviriyordu ki sonunda takke düştü keli göründü.
Tam adamını bulmak deyiminin anlamı
* Bir iş için en uygun kişiyi bulmak.
* (Mizahi kullanımla) en yanlış kişiyi seçmek. Bir başka şekli; tam adamına düşmek.
Örnek: Tam adamını bulmuşsunuz hani!
Tam takır kuru bakır deyiminin anlamı
* Çok fakirliği ya da alet edevat açısından eksikliği belirtmeye yarar.
* İçinde hiçbir şey yok, bomboş.
Örnek: Tam takır kuru bakır bir ev bırakıp gitmişler.
Örnek 2: Sütnine yukarı çıktığı zaman ne görsün? Sandık tamtakır kuru bakır. (R. N. Güntekin)
Tam üstüne basmak deyiminin anlamı
* Doğru tahmin etmek.
* İstenilen şeyi bulmak, fikir ve davranışlarında isabet kaydetmek, istenilen sözü söylemek.
Örnek: Tam üstüne bastın canım, ben sıradan değil sıra dışı biriyim. (A. Kulin)
Temel atmak deyiminin anlamı
* Bir binanın inşaatına başlamak (çukur kazıp bir yapının temel bölümlerini yapmaya başlamak).
* Bir işe başlamak, ilk davranışta bulunmak, girişmek, bir şeyin gelişmesine, büyümesine sebep olmak.
Örnek: Evin temelini yarın atacağız inşallah.
Temel taşı deyiminin anlamı
* Bir şeyin en önemli noktası, kaynağı.
* Bir şeye temel olan öğe, kişi, bir şeyin aslî unsuru, en güçlü dayanağı.
* Bir yapının temeline konan taş.
Örnek: Bu şiir, onun şiir anlayışının temel taşıdır.
Örnek 2: Bu iki karikatürist, iki temel taşı, iki ana direği idi Türk mizahının. (Y. Z. Ortaç)
Temize çekmek deyiminin anlamı nedir
* Hızlı bir biçimde yazılan yazıyı daha sonra okunaklı bir yazı ile tekrar yazmak.
* Bir yazının karalamasını, yeniden, silintisiz, temiz bir biçimde kâğıda geçirmek.
Örnek: Ödevlerinizi temize çekin.
Örnek 2: Bizim yazarımız temize çektikten sonra romanı elinde dolaşır dururdu kapı kapı. (N. Cumalı)
Temize çıkmak deyiminin anlamı nedir
* Bir davadan ya da suçlamadan suçsuzluğunu ispatlayarak aklanmak.
* Suçlu sanılan kişinin suçsuz olduğu anlaşılmak.
Örnek: O yapmadı, temize çıkacak, göreceksin!
Örnek 2: Gazete kendi evin, temize çıktığın gün gelmezsen küserim bak. (A. İlhan)
Tencere dibin kara seninki benden kara deyiminin anlamı nedir
* Birine kusur bulan bir kişinin kendisi daha kusurlu olduğu zaman kullanılır.
* Kötülük, kusur yönünden birbirinden daha iyi durumda olmayanlar için söylenir.
* Kötülükte, kusur yönünde sen benden daha betersin anlamında kullanılır.
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş deyiminin anlamı ve hikayesi
* Hoşa gitmeyen bir özellikleri olan iki kişinin birbirini bulması.
* Hoşa gitmeyen herhangi bir nitelik yönünden birbiriyle benzeşen iki kişi bir araya gelmiş veya herhangi bir nitelik yönünden hoşa gitmeyenler için, “ikisi de değersiz, kötü kişi; arkadaşlıkları, bir araya gelişleri yakışmış” anlamında kullanılır.
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş deyiminin hikayesi
Bir zamanlar Şenn adında çok zeki ve bilgili bir adam yaşamaktaydı. Bu adam bir gün kendisi gibi bilgin ve akıllı bir kız bulup evlenmek için atına atlayıp yola çıktı. Yolda bir adama rasladı.Adam köyüne gidiyordu. Şenn de adama katılıp birlikte yolculuk etmeye başladılar.
Şenn adama sordu:
“Ben mi seni yükleneyim, yoksa sen mi beni yüklenirsin?”
Adam, “Bu nasıl söz?İkimiz de atlıyken birbirimizi nasıl yükleniriz?” diye yanıt verdi.
Biraz ilerleyip köye yaklaştıklarında, Şenn biçilmiş ekinleri görünce tekrar sordu:
“Bu ekinler yenmiş mi yenmemiş mi?” Adam iyice sinirlendi:
“Be cahil adam! Ekini saplarıyla görüyorsun da yenip yenmediğini mi soruyorsun?”
Köye varınca da bir cenazeye rasladılar. Şenn yine sordu:
“Bu tabutun içindeki ölü mü, yoksa diri mi?”
Adam öfkeyle yüzünü çevirdi ve ”Senin gibi tuhaf ve cahil bir adam görmedim! ”diye çıkıştı.
Adamcağız, sorularına bir anlam veremediği bu yol arkadaşını o gün evinde konuk etti. Evde Tabaka adında bir kızı vardı. Kız babasına konuğun kim olduğunu sordu.Adam da onun kendisine sorduğu aptalca soruları sıraladı ve pek tuhaf bir adam olduğunu söyledi. Fakat kız “Baba, o adam tuhaf değil” dedi. ”Birinci sorusu, ‘Ben mi söze başlayayım sen mi?’ demektir. İkincisi, ‘Ekin sahipleri onun parasını yemişler mi acaba?’, üçüncüsü de, ‘Acaba bu ölü kendi adını yaşatacak evlat bırakmış mıdır?’ demektir.
Bunun üzerine adam, Şenn’in yanına dönüp soruların yanıtını aktardı. Şenn ise, “Bu sözler senin değil. Sahibini açıklar mısın?”deyince, adam kendi kızı olduğunu söyledi.
Şenn , “Ben işte böyle bir kız arıyordum” diyerek onunla evlenmek istedi.
Anne babasının da rızasıyla Tabaka ile evlenen Şenn, kızı alıp ailesine götürdü.Çevre halkı da bu evlilik karşısında, “Vafeka şenn tabaka”, yani “Kap kapağına uygun düştü” dediler. Çünkü “Şenn” su kabı, “Tabaka” ise kapak anlamındadır. Türkçe’mizde ise bu söz, “Tencere yuvarlandı, kapağını buldu” atasözüne dönüşmüştür.
Tencerede pişirip kapağında yemek deyiminin anlamı
* Elde olanla yetinmek, fazlasına ihtiyaç duymamak.
* Geçim konusunda tutumlu bir yaşam sürmek, kıt kanat geçinmek, olanıyla yetinmek.
Tepe tepe kullanmak deyiminin anlamı
* İstediği gibi kullanmak.
* Bir şeyi yıpranacağını, eskiyeceğini düşünmeden, sakınmadan, hiç esirgemeden, hoyratça, kıyasıya kullanmak.
Örnek: Bu kadar istiyorsan al senin olsun, tepe tepe kullan!
Örnek 2: Al bu arabayı korkmadan tepe tepe kullan.
Tepeden bakmak deyiminin anlamı
* Karşıdakini küçük ya da kendisini büyük görmek.
* Küçük görmek, küçümsemek, kendini üstün görmek.
Örnek: İnsanlara tepeden bakmayı bırak artık, aciz bir varlık olduğunu düşün.
Örnek 2: Bilakis amele olmayanlara karşı tepeden bakar, onları ağacın üstündeki mantarlar gibi görür. (N. Hikmet)
Taşı sıkıp suyunu çıkarmak deyiminin anlamı
* Çok zor şartlarda çalışıp geçimini sağlamak.
Tat almak deyiminin anlamı
* Bir şeyden zevk almak.
* Tadı duyumsamak.
* Bir şeyden hoşnutluk duymak, hoşlanmak.
Örnek: Böyle insanlar çevresindekileri de daha iyi anlar ve onların yaşamdan daha çok tat almasını sağlar.
Örnek 2: Yaşamdan tat almak gerekir.
Örnek 3: Kelimenin de tadını alır, kafiyenin de. (Y. Z. Ortaç)
Tatlı dil deyiminin anlamı
* Yumuşak ve karşıdakini memnun edecek şekilde konuşmak.
* Tatlılıkla konuşma.
* İncitmeyen, gönül alıcı söz.
* Gönül alıcı, hoşa giden, kırmayan, cana yakın konuşma biçimi ya da söz.
Örnek: Tatlı dil her zaman iş görür.
Örnek 2: Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Örnek 3: Duvardaki saatleri yaylar işletiyorsa ev hayatındaki eşref saatlerini de tatlı dil işletir. (Ş. Rado)
Tatlı sert deyiminin anlamı
* Karşıdakine onu kırmadan ve incitmeden kızmak.
* Kırmamakla birlikte yumuşak da olmayan söz ya da davranış. Ne çok yumuşak, ne çok sert.
Tatlı su frengi deyiminin anlamı
* Avrupalı gibi davranmaya çalışan insan. Frenk kelimesi çok eskilerde Fransız yerine kullanılırdı.
* Batılı gibi görünmek isteyen, Doğulu Hristiyan kişi. Batılının olumsuz yönlerini alıp Batılı gibi görünmek istemek.
Tatlıya bağlamak deyiminin anlamı
* Bir tartışmanın olumlu bir şekilde sonlanması.
* Bir anlaşmazlığı tarafları memnun edecek biçimde bir çözüme ulaştırmak.
* Bir anlaşmazlığı, her iki tarafı da memnun edecek şekilde bağlayıp sonuçlandırmak.
* Kavgalı bir işi gönül hoşluğuyla bitirmek.
Örnek: Nihayet işi tatlıya bağladık.
Örnek 2: Ben kahvemde çocukça siyasi iddialardan korkarken, bir de felsefe çıktı. Rica ederim bugün işi tatlıya bağlayalım. (Ö. Seyfettin)
Örnek 3: Hayır kardeşim, istemez diye tatlıya bağladım. (O.V.Kanık)
Tava getirmek deyiminin anlamı
* Bir kişiyi ikna etmek.
* Gereği kadar ısıtmak.
* Olayları istenilen duruma getirmek.
Tavır almak deyiminin anlamı
* Bir kişiye karşı mesafeli olmak, samimiyet göstermemek.
* Mesafeli davranmak, uzak durmak.
* Belli bir durum ve davranış almak.
Örnek: Ağabeyim bana niçin karşı tavır aldı bilmiyorum.
Örnek 2: Uygunsuz davranışlara karşı tavrını koymalısın.
Örnek 3: Bilgin değilim. Onun için yazılarımda da bilgince tavır takınmaktan çekinirim. (O. V. Kanık)
Örnek 4: Parçasını söylerken aldığı tavır, insanı gülmekten katıltacak kadar komik. (R. H. Kara)
Tavşan yürekli deyiminin anlamı
* Çok korkak.
* Çok ürkek, çekingen, korkak kimse.
Örnek: Amma da tavşan yürekli bir adammışsın.
Tepeden inme deyiminin anlamı
* Aniden gelen, beklenmeyen.
* Birdenbire gelen ve kaçınılması olanaksız bulunan, beklenmedik, şaşırtıcı.
* Üst makamların emirle altlarında bulunanları yönetmesi (yüksek bir makamca yapılan).
Örnek: Onun ataması tepeden inmeydi.
Örnek 2: Tepeden inmeyle bir sürü ehliyetsiz adam geçti işin başına.
Örnek 3: Bir kandil gecesi Gülsüm, aşırılmış birkaç kandil çöreği ile akide şekerlerini bahçeye yerleştirirken tepeden inme bir baskına uğradı. (R. N. Güntekin)
Tepeden tırnağa süzmek deyiminin anlamı
* Tamamen, en ince ayrıntısına kadar dikkatlice bakmak.
* Herhangi bir nedenle birine dikkatlice bakmak.
Örnek: Çocuk, onu tepeden tırnağa şöyle bir süzüp üstü peçeteyle örtülü bir tabak uzattı. (E. Şafak)
Tepesi atmak deyiminin anlamı
* Çok sinirlenmek, birden öfkelenmek.
* Birdenbire büyük bir öfkeye kapılmak, çok kızmak.
Örnek: Tepesi atar atmaz salondakileri dışarı çıkardı.
Örnek 2: O sırada babalığını anımsıyordu kötü bir düşü anımsarcasına ve kızgınlıktan tepesi atıyordu. (M. Uyguner)
Tepesine binmek deyiminin anlamı
* Güçsüz kimseleri hâkimiyet altına almak, onlara istediğini yaptırmak.
* Şımarıklığı sebebiyle her istediğini yapmak, yaptırmak.
* Kendinden güçsüzleri ezmek, onlara kötü davranmak.
Örnek: Böyle kız gibi nazik bir zabiti askerler sayarlar mı? Askerimiz tepenize çıkıyordur, nedir? (R.N.Güntekin)
Örnek 2: Düşmanların tepesine binmek boynumuza borç oldu.
Ter dökmek deyiminin anlamı nedir
* Çok yorulup zorlanmak.
* Bir işi yapmak için; çok zahmet çekmek, çok uğraşmak, çok çalışıp emek harcamak.
* Çok terlemek.
Örnek: Bu işi başarmak için az ter dökmedi.
Örnek 2: Erenköy yollarına ne kadar ter döktüğümü bilemezsin. (F. R. Atay)
Terane okumak deyiminin anlamı
* İnanılması ya da kabul edilmesi güç şeyler söylemek, geçersiz mazeretler öne sürmek.
Örnek: Bu teraneleri çok işittik. Gece o terane. Araboğlu, Araboğlu, ayakları Şam’a doğru diye bir teranedir tutturuyorlardı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Tercüman olmak deyiminin anlamı
* Bir kişinin duygu ve düşüncelerini ifade etmesine yardımcı olmak.
* Başkasının duygusunu, düşüncesini dile getirmek, anlatmak.
Tereciye tere satmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin uzmanı olduğu bir konuda o kimseye fikir vermeye çalışmak.
* Bir işte uzmanlaşmış kimselere o işi öğretmeye çalışmak gereksiz bir çalışmadır.
* Bir şeyin uzmanına o şeyi öğretmeye kalkışmak.
* Kendini yanlışlıkla gülünç duruma sokmak.
Örnek: Tereciye tere satmak olmaz.
Örnek 2: Edebiyat dünyamız tereciye tere satmaya kalkışan sahte şöhretlere, üçkâğıtçılara kısa bir zaman için katlanıyor. (B. Necatigil)
Turp gibi deyiminin anlamı
* Sağlıklı.
* İnsan için; çok sağlıklı, sağlığı yerinde, sağlam, rahatı yerinde, sağlığına diyecek yok, sapasağlam.
Örnek: Merak etme, turp gibi o.
Turşu gibi olmak deyiminin anlamı
* Huysuz, somurtuk yüzlü.
* (yiyecek için) Çok ekşi.
* Çok yorgun, bitkin düşmek.
Örnek: Üç gündür çalışıyoruz, turşu gibi oldum, hiç hâlim kalmadı.
Turşusu çıkmak deyiminin anlamı
* Çok yorulmak, bitkin, bezgin bir hâle gelmek.
* Meyve veya sebze için, iyice ezilmek, parçalanmak.
Örnek: Armutların turşusu çıkmış, yenecek hâlleri kalmamış.
Örnek 2: Bütün gün çocukların peşinde koşmaktan turşusu çıkmış ihtiyar lalanın karanlık bir köşede horladığı işitiliyordu. (R. N. Güntekin)
Turşusunu kurmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi kullanmayarak ya da satmayarak elinde bekletmek.
* Evlendirmemek.
* Bir şeyi kullanmak, harcamak gerekirken kıyamamak durumunda söylenir.
* Elden çıkarılması gereken bir şeye kıyamayarak saklamak.
* Turşuluk malzemeyi özel bir işlemden geçirerek yemeye hazır hale getirmek.
Örnek: Kullanmadığı sandalyeyi vermiyor, turşusunu kuracak sanki.
Örnek 2: Bir kısmetin çıkar çıkmaz seni vereceğiz. Turşunu kuracak değiliz ya! (H. R. Gürpınar)
Tut kelin perçeminden deyiminin anlamı
* Bir sorunun çözümü için olmayacak bir şey söyleyenlere tepki olarak söylenir.
* Güç bir durumda çözümün zor olduğunu anlatmak için kullanılır.
* Boşuna uğraşma,onda yok anlamında…
Tut Kelin Perçeminden deyiminin hikayesi
“Masal kahramanı Keloğlan, bir gün arkadaşlarıyla dağa odun kesmeye gitmiş. Ormanda yollarını şaşırıp bir koca karının kulübesine sığınmışlar. Aslında bir cadı olan bu koca karı, Keloğlan ve diğer arkadaşlarını perçemlerinden kulübenin direğine sihirli bir düğümle bağlamış.”
Kurnaz Keloğlan, cadının dereye su almaya gitmesini beklermiş. Kocakarı dereye su almaya gidince kelini örten perçeminden kurtulmuş. Arkadaşlarına tehlikeyi anlatarak onları oradan kaçırmış.
Aslında Keloğlan’ın perçemi uzun at kuyruklarından yapılmış eğreti bir saçmış.
Tuttuğu dal elinde kalmak deyiminin anlamı
* Güvendiği her şeyin işe yarar çıkmaması ya da ona ihanet etmesi.
* Kime güvendiyse, hangi işe giriştiyse olumlu sonuç alamamak.
* Dayandığı, güvendiği şey önemini kaybederek işe yaramaz hâle gelmek, fayda temin edemez olmak.
Örnek: Arkadaşlarına güvenerek büyük işlere kalkıştı ama tuttuğu dal elinde kalınca böyle ortada kaldı.
Tuttuğunu koparmak deyiminin anlamı
* Yapmak istediği her şeyi yapabilir anlamında kullanılır.
* Her girişiminden başarıyla çıkmak, her işi becermek.
* Giriştiği her işte başarı sağlamak, çok becerikli olmak.
Örnek: O tuttuğunu koparır bir delikanlıdır, güvenin ona.
Tutunacak bir dal aramak deyiminin anlamı
* Güvenecek, kendisine destek olacak birilerini aramak.
* Güvenilecek, dayanılacak bir insana ihtiyaç duymak.
Örnek: Dinginliğimi yitirdiğim, içimin allak bullak olduğu böyle anlarda çevremdekiler de yatıştıramıyor beni; tutunacak bir dal, sığınacak bir yer arıyorum.
Örnek 2: Yaşamının boşluğundan nasıl sıkıldığını, tutunacak bir dal aradığını ama bulamadığını anlatır. (İ. Aral)
Tavşana kaç tazı ya tut deyiminin anlamı nedir
* Birbirine karşıt iki tarafı da destekler görünmek, ikili oynamak.
* Birbirine karşı olan tarafları çatışma için kışkırtma, davranışlarında yüreklendirme.
Tebdil-i kıyafet gezmek deyiminin anlamı
* Gizlenmek amacıyla kıyafet değiştirerek gezmek.
* Değişik bir görüntüye bürünmek.
* Kıyafet değiştirme, eskiden devlet adamlarının tanınmamak için kıyafet değiştirerek halkın İçine girmeleri.
* Belli ve herkesçe bilinen kıyafeti değiştirerek dolaşmak yerinde kullanılan bir tâbirdir. Eskiden beri hükümdarlardan başlamak üzere pek çok devlet adamı, halkın arasına karışarak bu yolla kontrollarda bulunurdu. Çarşı ve pazar esnafının denetlenmesi de keza bazen bu yolla yapılırdı.
Osmanlı padişahları, halkın fikrini öğrenmek ve vezirlerle büyük devlet memurlarını gâfil avlamak, onların işlerini dürüst yapıp yapmadıklarını kontrol için kıyafetlerini değiştirirlerdi. Gece ve gündüz demeden bu kıyafetlerle halkın arasında dolaşırlardı. Osmanlı sultanlarının tebdil gezerken giydiği kıyafetlerden bir kısmı tarihlere bile geçmiştir. Mesela Kanuni Sultan Süleyman Sipahi, II. Ahmed Mevlevi şeyhi, III. Mustafa Suyolcu, I.Abdülhamid Softa, III. Selim de Humbaracı kıyafetine girerlerdi. Padişahlar tedbil gezerken gördükleri yolsuzlukları sadrazamlara bildirirlerdi. Bazen sadrazamların kendileri de tedbil gezerlerdi. Bu esnada gördükleri yolsuzluklara ya bizzat kendileri müdahele eder veya kadı ile muhtesibe bildirirlerdi.
Tebelleş olmak deyiminin anlamı
* Musallat olmak, kene gibi yapışmak.
* Kancayı takmak, musallat olmak, istediğini yaptırıncaya kadar yakasını bırakmamak.
* Bir kimsenin ya da bir şeyin yanından hiç ayrılmamak, onun başına bela olmak, dert olmak.
Örnek: Başıma iyice tebelleş oldu, nereye gitsem oraya geliyor.
Örnek 2: Ha şunu bilmende yarar var, kadın çok tebelleş olursa, ona bir randevu verip kendisini dinleyebilirim. (E. Işınsu)
Tefe koymak deyiminin anlamı
* Bir kusur işleyen kimsenin kusurunu her yerde söyleyerek onunla alay etmek.
* Biriyle ilgili olarak alaylı dedikodu yapmak.
* Birini alay konusu yapmak.
* Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak anlamına gelir.
* Hoşa gitmeyecek küçük düşürücü yönleriyle başkalarına tanıtmak.
Örnek: Bunlar adamı tefe koyarlar, sakın ağzından bir şey kaçırma.
Örnek 2: Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar.
Tekere çomak sokmak deyiminin anlamı
* Bir işin inleyişine engel olmak.
* Birinin yolunda giden işini aksatan, engelleyen davranışta bulunmak.
* Düzende giden, çok iyi işleyen işi engelleyici harekette bulunmak.
* Birinin çıkarını baltalamak.
Örnek: Neden ikide bir tekere çomak sokarlar? Neden kalkınma hamlesine bir tuğla da onlar koymazlar? (H. Taner)
Örnek 2: Adamın tekerine çomak soktular, düzenini altüst ettiler.
Tekrara düşmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi tekrar etmeye başlamak.
* Sürekli aynı kelimeleri aynı şeyleri söyleyip durmak.
Örnek: … Aslında, tekrara düştüğümü düşündüğüm anda vazgeçtim hepsinden.
Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koymak deyiminin anlamı
* Bir konuyu sık sık gündeme getirmek
* Bir meseleyi sürekli anlatmak, yeni bir şeymiş gibi birçok defa söz konusu etmek.
Örnek: Bu gerekçeyi tam beş yıldır temcit pilavı gibi ev sahibinin önüne koyuyordu. (A. Kulin)
Tok evin aç kedisi deyiminin anlamı
* Her ihtiyacı giderildiği hâlde istekleri tükenmemek.
* Varlıklı olduğu hâlde doymayan, ihtiyacı olmadığı hâlde aç gözlülük eden, her gördüğüne sahip olmak isteyen kimse.
* Gereksinimi olmadığı halde açgözlülük eden kimse.
* Evde yemediğini yabancı yerde isteyen (çocuk).
Örnek: Bu çocuk da tok evin aç kedisi.
Tok gözlü deyiminin anlamı
* Çok mal, mülk istemeyen azla yetinebilen kimse.
* Mala, paraya, yiyeceğe düşkün olmayan; cömert.
* Gözü malda olmayan, gözü tok, açgözlü karşıtı.
Örnek: Rahmetli tok gözlü biriydi, hiç dünya malına önem vermezdi.
Tokat aşk etmek deyiminin anlamı
* Şiddetli bir şekilde tokat atmak.
* Hızla vurmak.
Örnek: Sandalyeyi elinden alıp iki tokat aşk etti. (S. F. Abasıyanık)
Örnek 2: … bir kenara çekmek ve meymenetsiz sarhoş suratına iki tokat aşk etmek istedi. (R. H. Karay)
Tongaya basmak deyiminin anlamı
* Kandırılmak, tuzağa düşmek.
* Kendisini kötü bir duruma düşürmek için hazırlanan bir düzene uğramak, tuzağa düşmek
Örnek: Çok kötü bastı tongaya.
Örnek 2: Fakat insan salim kafayla bir dakika düşündü mü tongaya bastığını anlar. (R. N. Güntekin)
Top atmak deyiminin anlamı
* Bir sorumluluğu veya suçu başkasının üzerine yıkmak.
* Birisine cevap vermesini gerektirecek bir söz söylemek.
* Batkınlığa uğramak, iflas etmek.
Örnek: Bu kadar kısa zamanda top atacağımızı sanmazdım.
Örnek 2: Biz kim oluyoruz ki veresiye verelim, iki günde topu atarız.
Topa tutmak deyiminin anlamı
* Birisine incitici ve üzücü sözler söylemek.
* Bir kimseye, öfkeyle, ağır sözler söylemek.
* Kuvvetli eleştiride bulunmak.
* Bir yere topla ardı ardına ateş etmek.
Örnek: İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm. (F. R. Atay)
Toprağı bol olsun deyiminin anlamı ve hikayesi
* Ölünün arkasından söylenen bir söz.
* Müslüman olmayanlar için “ruhu sükûn içinde olsun” anlamında söylenen bir söz.
* Müslüman olmayan ölülerin anılması sırasında kullanılır, Müslüman ölüler için “Allah rahmet eylesin” denir.
Örnek: On dakikaya kalmadan adamcağız sizlere ömür. Toprağı bol olsun, diyeceksiniz. (R. Erduran)
Toprağı bol olsun deyiminin hikayesi
Eskiden mezarlara ölülerin eşyaları da konur ve bunların öbür dünyada kullanılacağına inanılırmış. Bu malları hırsızlardan korumak içinde mezarın açılmasını zorlaştırmak için mezarın üstüne çok miktarda toprak yığılarak bir tepe oluşturulmuş. Bu miktarda toprağı bulmak zor olduğundan gelenler, yanlarında taşıyabilecekleri bir miktarda toprak getirir, cenazesine en çok kişi gelen kişinin mezarı en büyük olurmuş. Böylece ahirette mutlu mesut otururlarmış. Zamanla gayrimüslimler için kullanılan bir başsağlığı sözü olmuş.
Topu atmak deyiminin anlamı
* Bir sorumluluğu ya da cezayı başkasına yüklemek.
Örnek: Çocukların yediği halt ortaya çıkınca topu birbirine attı.
Topu topu deyiminin anlamı
* Bütün hepsi.
* Azımsanan şeyler için olup olacağı, yalnızca, hepsi, tümü.
Örnek: Topu topu beş elma almış.
Topun ağzında olmak deyiminin anlam
* Tehlikede, en küçük bir hatasında ya da değişiklikte zarara uğrayacak kimse.
* Tehlikeye, saldırıya en yakın yerde durmak.
* Bir problem çıkması durumunda felaketle karşılaşacak ilk kişi olmak.
Toz kondurmamak deyiminin anlamı
* Bir şeyin kusurlu olabileceğini kabul etmemek.
* Bir şeyi kusursuz göstermek, onda bir kusurun olabileceğini kabul etmemek.
Örnek: Kızına da hiç toz kondurmuyor.
Toz olmak deyiminin anlamı
* Toz durumuna gelmek.
* Kaçmak, uzaklaşmak.
* Biri ortadan kaybolmak, kaçıp gitmek, yok olmak.
* Defolmak.
Örnek: Çabuk toz olun buradan.
Örnek 2: Toz ol, gözm görmesin!
Toz pembe görmek deyiminin anlamı
* Her şeye olumlu bir gözle bakmak, aşırı iyimserlik.
* İyimser olmak, üzücü durumlara bile iyi gözle bakmak.
Örnek: Bırak artık şu dünyayı toz pembe görmeyi, aç gözlerini!
Örnek 2: Gümüş şamdanların, pembe karanfillerin, kristallerin renk renk, ışık ışık parladığı sofralarda melek yüzlü, tatlı dilli insanlarla konuşur, dünyayı tozpembe görürdük. (M. Ş. Esendal)
Tozu dumana katmak deyiminin anlamı
* Çok hızlı gitmek.
* Gürültü patırtı çıkarmak, ortalığı birbirine katmak, karmakarışık etmek.
* Yolun tozunu kaldırarak hızla kaçmak.
Örnek: Başıboş sığırlar tozu dumana katarak yokuştan aşağı iniyorlardı.
Örnek 2: Uzaktaki yoldan açık bir otomobilin tozu dumana katarak kasabaya geldiği görüldü. (H. Taner)
Örnek 3: Aliş tozu dumana katarak kulübeye seğirtirken o da arkadaşlarının birini aramaya çıktı. (Halikarnas Balıkçısı)
Tur atmak deyiminin anlamı
* Başladığı yere geri dönecek şekilde dolaşmak.
* Halk ağzından: şöyle bir dolaşıp gelmek.
* Şampiyon olunca veya galip gelince takım oyuncuları seyircileri selamlayarak sahada dolaşmak.
Örnek: Evin etrafında iki tur atıp yanıma gelsin.
Örnek 2: Bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor. (H. Taner)
Teşrif etmek deyiminin anlamı
* Şereflendirmek, onurlandırmak.
* Bir yere gelmek.
Örnek: Efendi hazretleri, nihayet teşrif edebilmişler demek? (A. İlhan)
Örnek 2: Nihayet hanımefendi sofraya teşrif etti.
Tetikte olmak deyiminin anlamı
* Çok dikkatli bir şekilde bekleyerek, bir şey olması durumunda hemen harekete geçmek üzere hazır olmak.
* Her an uyanık ve hazır bulunmak.
* Her an davranmaya hazır bir durumda beklemek.
Örnek: Ben size tetikte olun, gözünüzü dört açın demedim mi?
Örnek 2: Güldane tehlikeyi sezmiş gibi tetikte. (T. Buğra)
Örnek 3: Onun sakinliği etrafta tetikte bekleyen karısına, çocuklarına da geçti. (N. Cumalı)
Tez canlı deyiminin anlamı
* Hareketleri genelde çabuk ve hızlı olan.
* Aceleci, sabırsız, beklemeye dayanamayan.
* Beklemeye dayanmayan, sabırsız kimse.
Örnek: Bu kadar tez canlı olma!
Örnek 2: … öteye beriye aceleyle uçup gelen tez canlı, tiz sesli kırlangıçlar… (A. Ş. Hisar)
Tez elden deyiminin anlamı
* En acil şekilde, bir an önce, çabucak.
* İvedilikle, çabuk olarak, çabucak.
Örnek: Tez elden hastaneye gitmeli bu yaralı!
Tezgah kurmak deyiminin anlamı
* İnsanları aldatmak için bir organizasyon kurmak.
* Birini kandırmak, oyuna getirmek için yapılan ön çalışmanın ardından uygun ortamın hazırlanması ve akabinde avın beklenmesine kadar süren yoğun çaba, emek.
Örnek: Adama tezgah kurdular ve sonunda içeri attılar.
Tıka basa doldurmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin alabileceği kadar şev almış durumda olduğunu ifade eder.
* Doldururken çok bastırıp sıkıştırmak, hiç boş yer bırakmamak.
* Hiç boş yer kalmayacak kadar sıkıca bastırıp doldurmak.
Örnek: Çuvalı tıka basa doldurun, ne alırsa kârdır.
Örnek 2: Muavin otobüse yolcuları tıka basa doldurdu.
Tıpış tıpış yürümek deyiminin anlamı
* İstemese de mecbur kaldığı için gitmek.
* İster istemez bir yere gitmek.
* Kısa adımlarla, çabucak yürümek.
Örnek: İstesende istemesende tıpış tıpış yürüyecez.
Tıraş etmek deyiminin anlamı
* Palavra atmak, uzun konuşmak.
* Bıkkınlık verecek kadar uzun uzun ve gereksiz konuşmak, gevezelik etmek.
* Saç, sakal benzeri tıraş işini yapmak.
Örnek: Yeni berber iyi tıraş yapamıyor.
Tohuma kaçmak deyiminin anlamı
* Yaşlanıp işe yaramaz hale gelmek.
* Evlenme çağı geçip kartlaşmak.
* Üreme veya üretme gücü kalmamak.
Örnek: Şimdi saçlarının tepeden döküldüğüne bakarak üzülüyor, arada bir, tohuma kaçıyoruz artık diye hayıflandığı da oluyordu. (H. Taner)
DEYİM NEDİR?
Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.
Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.
“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.
“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.
– Ağzını aramak
– Bozuntuya vermemek
– Fikir yürütmek
– Ekmeğini taştan çıkarmak
– Elinden geleni ardına koymamak
3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.
İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.
Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.
Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.
Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek, suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.
Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.
(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)
4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik
Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak
Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek
Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsatı kaçırmak
Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak
Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu
5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.
Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)
Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.
Ayağının tozuyla: Gelir gelmez
Burun kıvırmak: Beğenmemek
Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak
Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak
6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.
Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.
İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.
Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey