Zemheri zürafası deyiminin anlamı
* Kış vakti ince elbiselerle gezenler için söylenir.
Örnek: Örnek: Çünkü mangal bile yakılmadığı için zemheri zürafası gibi tiril tiril titriyordum.
► Osmanlı Türkçesinde bazen Arapça çoğul yapma şekilleri de kullanılırdı. Bunun bugün en yaygın örneği, âlim-ulema, fakir-fukaradır. Zürafa kelimesi de aynı bu şekilde zarif insanlar için kullanılır. Bugünkü hayvan olan zürafa ile alakası yoktur. Zarif görünmek için kışın bile ince ve ipekli elbiseler giyenler için kullanılır.
Zil takıp oynamak deyiminin anlamı
* Bir şeye çok sevinmek ve mutlu olmak. Çok sevindiğini belli etmek.
Örnek: Birini buldu, ne güzel oldu diye zil takıp oynayacak mıydım? (A. Ümit)
Örnek 2: Sınavı kazandı diye nerdeyse zil takıp oynayacaktı.
Zılgıt yemek deyiminin anlamı
* Azar işitmek, paylanmak.
Örnek: Senin yüzünden, öğretmenden zılgıt yedik.
Örnek 2: Dün akşam benden yediği zılgıttan adamakıllı afallamış görünüyordu. (R. N. Güntekin)
Zarf atmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin bir konudaki fikrini ya da bir şey bilip bilmediğini dolaylı yoldan öğrenmeye çalışmak.
* Karşısındakinin gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmek için kasıtlı olarak uygun sözler söylemek veya bazı davranışlarda bulunmak.
* Dolandırıcı zarf vb. kullanarak bir tür para sızdırmak veya çarpmak.
Örnek: Bir sabah kahvaltımı yaparken bana gösterişli bir zarf getirdiler. (A. Haşim)
Örnek 2: Sorguda adamın önüne zarf atılınca bütün bildiklerini bir bir anlatmaya başladı.
Zamane çocuğu deyiminin anlamı
* Yeni ahlak anlayışını benimsediği için eski ahlaka bağlı insanlar tarafından beğenilmeyen kimse.
* Eski nesile göre hayli yadırganacak davranışlarda bulunup sözler sarf eden kimse. Yaşadığı zamanın şartlarına göre davranan genç, çocuk.
* Büyüyüp de küçülmüş, her şeyi bilen, zeki çocuk, fırlama.
Örnek: Zamane çocuğu ne olacak.
Örnek 2: Zamane çocukları işte, bizim zamanımızda biz böylemiydik.
Zırnık vermemek deyiminin anlamı
* Hiçbir şey vermemek.
* Az da olsa, en ufak bir şey de olsa vermemek.
Örnek: Ona bu mirastan zırnık bile koklatmayacağım.
Zehir etmek deyiminin anlamı
* Bir yemeği çok baharat ya da tuz atarak yenilmeyecek hâle getirmek.
* Normalde zevk veren bir şeyi eziyet hâline getirmek.
* Bir şeyin tadını kaçırmak, iyiyken kötü duruma sokmak.
Örnek: Yediğim şu yemeği zehir ettiniz bana.
Örnek 2: En güzel zamanında hiç olmayacak bir şey çıkarır, dünyayı kendine zehir edersin. (R. N. Güntekin)
Zehir zemberek deyiminin anlamı
* Çok sert ve çok ağır hakaretler içeren söz.
* İnsanın içine işleyen, onurunu zedeleyen, üzüntü verici çok acı söz.
* Son derecede acı, çok acı.
Örnek: Kadın açtı ağzını, yumdu gözünü, zehir zemberek konuştu gitti.
Örnek 2: Baştakilere, bir kere daha uyarmak için zehir zemberek bir rapor gönderdi. (E. C. Güney)
Örnek 3: Zehir zemberek konuştu, gitti.
Zurnanın zırt dediği yer deyiminin anlamı nedir
* Sürdürülmek istenen bir işin en önemli ve en hassas yeri.
* Yapılmakta olan bir işin en önemli, en özen isteyen, en can alıcı yeri.
Züğürt tesellisi deyiminin anlamı
* Önemsiz ve basit bir şeyle sevinmek, kendini avutmak.
* Elde ettiği önemsiz bir şeyin, elde edemediği önemli şeyi aratmadığını söyleyerek kendini avutma.
* Kötü bir işte en önemli şeyi kaybettiği zaman bazı önemsiz, iyi olmayan bir yan bularak sevinmek ve kendini avutma.
Örnek: Bu da züğürt tesellisi gibi bir şey. (H. R. Gürpınar)
Zülfüyare dokunmak deyiminin anlamı
* Bir kimseyi hassas olduğu veya önem verdiği bir konuda rahatsız etmek.
* Birine zarar ve sıkıntı vermek.
* Söylediği bir söz ya da yaptığı bir davranışla güçlü ve hatırlı kimseleri, büyük yöneticileri gücendirmek, kırmak.
* İşle ilgili olanı, hatırlı ve güçlü kimseyi veya yüksek bir makamı kimi söz ve davranışlarla gücendirmek, darılmasına yol açmak.
* Hassas konular hakkında imâli sözler söyleyerek, başkalarını tenkid etmek veya gücendirmek.
Örnek: Hayır artık susmayacağım, zülfüyâre dokunsa da söyleyeceğim her şeyi.
Zülfüyare dokunmak hikayesi
Bir aşığın sevgilisi çok alıngan ve her sözün altında başka mânâlar arayan evhamlı bir güzelmiş. Güzelliği eşi bulunmaz derecede göz kamaştırıcı olmakla beraber, evham ve alınganlığı da güzelliğinden daha üstün ve çekilmez durumdaymış.
Yüzünün iki tarafından sarkan zülüfleri varmış. Aşık delikanlının en çok hoşuna giden de bu zülüflermiş. Bir gün onları bukle bukle, sarkan ipeklere benzetecek olmuş, güzel gücenmiş:
“Demek benim zülüflerim ipek telleri gibi cansız ve ruhsuz geldi sana öyle mi…” diye sitem etmiş.
Genç aşık bir gün sevgilisiyle bahçede gezerken, hırçın ve hoyratça esen rüzgara kızmış enin sevgilimin zülüflerini dağıtıyorsun” diye söylenmiş. Nazlı güzel bunda da bir mânâ bulmuş:
“Anlıyorum, sen rüzgarı bahane ederek benim dağınıklığımı yüzüme vurmak istiyorsun. Saçlarımı ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun” demiş.
Zavallı aşık artık o hale gelmiş ki, “ne desem zülf-i-yare dokunuyor” diyerek, zülüf sözünü ağzına alamaz olmuş.
Zıvanadan çıkmak deyiminin anlamı nedir
* Çok sinirlenip öfkelenmek, taşkınca hareketlerde bulunmak.
* Delirmek, aklını oynatmak, çılgın gibi davranmak, denetlenemez duruma gelmek.
Örnek: Dürdane Hanım’ın aşkı seni zıvanadan büsbütün çıkarmış. (H. R. Gürpınar)
Örnek 2: Biraz daha konuşup da beni zıvanadan çıkarmayın!
Örnek 3: Kaç zamandır zaten bir acayipleşen oğlanın artık adamakıllı zıvanadan çıktığına hükmediyorlardı. (H. Taner)
Örnek 4: Bu iş zıvanadan çıktı.
Zihin açıklığı deyiminin anlamı
* Akıl edebilme ve zekâ becerilerinde hızlı ve başarılı olma.
* İyi, sağlıklı düşünebilme gücü.
* Algılama, düşünme gücü.
Örnek: Sana Allah’tan zihin açıklığı dilerim.
Zincire vurmak deyiminin anlamı
* Zincirle bağlamak.
* Prangaya vurmak (mahkûmu).
* Bir tutukluyu zincirlerle bağlı tutmak.
Örnek: Bütün esirleri zincire vurup zindana atmışlardı.
Zindan kesilmek deyiminin anlamı
* Çok keyif verici bir yerin ya da genel olarak dünyanın eziyet verir bir hâle gelmesi.
* Yaşanılan yer çok sıkıntı verici, yaşanılamayacak derecede kötü hâle gelmek.
* Çok karanlık duruma gelmek.
Örnek: Lakin bir gün öyle bir şey olmuştu ki Özbekiye Bahçesi gözümde âdeta zindan kesildiydi. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Ziyafet çekmek deyiminin anlamı
* Çok ve lezzetli yemeklerin olduğu bir sofrada yemek yemek, konukları yemekli ağırlamak, konukları yemek vererek ağırlamak.
* Konukları yedirip, içirip, eğlendirerek ağırlamak, şölen vermek.
Örnek: Düğünümde bir ziyafet bile çekemedim.
Örnek 2: Orkestra tam bir müzik ziyafeti çekti.
Zahmet çekmek deyiminin anlamı nedir
* Güçlükle karşılaşmak, yorulmak, sıkıntıya katlanmak.
* Sıkıntı, güçlük, yorgunluk ve eziyetlere katlanmak.
Örnek: Yolda çok zahmet çekmiş, bereket versin Paris sefareti erkânından biri kendisine refakat etmiş. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Senin adam olman için az zahmet çekmedim.
Zahmete sokmak deyiminin anlamı
* Birine sıkıntı, güçlük ve yorgunluk vermek; masraf ettirmek.
* Kendi işi için başka birisine sıkıntı, güçlük ve yorgunluk vermek; masraf ettirmek.
Örnek: Onu kâh susadım, kâh acıktım diye türlü türlü zahmetlere sokmuştum. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Örnek 2: Adamcağızı durup dururken zahmete sokmuşsunuz.
Zaman öldürmek deyiminin anlamı
* Yapacak bir şey olmadığından sıkılmamak için faydasız ama eğlenceli bir iş yapmak.
* Zamanını boşa harcamak, boş şeylerle zaman geçirmek.
* Kimi şeylerle uğraşarak belli bir zamanın geçmesini sağlamak, boş şeylerle vakit geçirmek.
Örnek: Burda beklemekle zaman öldürüyoruz beyler.
Örnek 2: İşte bizde öyle zaman öldürüyoruz.
Zaman vermek deyiminin anlamı nedir
* Bir kimseye herhangi bir şey için belirli bir süre tanımak.
Örnek: Örnek: Bana biraz zaman verirseniz gidip onu çağırabilirim.
Zembereği boşanmak deyiminin anlamı
* Sinir boşalması ile şiddetli bir şekilde kızmak, ağlamak ya da gülmek.
* Kendini tutamayarak uzun uzun gülmek.
* Saatin zembereği kurulmaz duruma gelmek.
Zemin hazırlamak deyiminin anlamı
* Bir işin yapılabilmesi için önceden ortamı hazırlamak.
* Uygun ortam yaratmak.
* Bir işin gerçekleştirilmesi için uygun ortam hazırlamak, meydana getirmek.
Zemzemle yıkanmış olmak deyiminin anlamı
* Hiç hatasız ve günahsız olmak.
* Biri, ötekine göre çok daha iyi nitelikte olmak.
Zevahiri kurtarmak deyiminin anlamı
* Bir işin dış görünüşünü iyi gibi göstermek.
* Bir işi gereği gibi değil de üstünkörü yapmak ve böylece söz gelmesini önlemek, görünüşü kurtarmak.
Örnek: Öyle yapmakla beraber zevahiri kurtarıyor, konuşuyor, gülüşüyordum. (R. H. Karay)
Örnek 2: Bu girişimimizle zevahiri kurtardık, daha ne istiyorsun?
Zeval bulmak deyiminin anlamı
* Yok olmak ya da kullanılamaz hâle gelmek.
* Son bulmak, bozulup yok olmak, çökmek.
Zevkine varmak deyiminin anlamı
* Bir zevke tüm yönleri ile bildiği için ondan çokça yararlanabilmek.
* Bir şeyin tadını alabilmek, çıkarmak ve duymak; inceliklerini görebilmek.
Örnek: Hem kitap okumak hem de ağabeyimle birlikte bulmaca çözmek zevkine erdim. (A. Erhat)
Örnek 2: O sabah, manzaranın zevkine vardık.
Zevkini çıkarmak deyiminin anlamı
* Hoşa giden bir şeyi yapmayı sürdürerek uzun süre zevk almak.
* Bir şeyin tadından, güzelliğinden olabildiğince yararlanabilmek.
Örnek: Gelin şu gezinin zevkini çıkaralım.
Zeytinyağı gibi üste çıkmak deyiminin anlamı nedir
* Haksızlığını kabullenmeyerek hile ile ya da karşıdakini bastırarak haklı çıkmak.
* Bir konuda haksız olduğunu kabullenmeyerek kurnazlıkla kendini haklı ya da suçsuz çıkarmaya çalışmak.
* Herhangi bir konuda kabahati olduğu halde kendini haklı çıkarmak.
* İşin içinden sıyrılıp olayla ilgisi yokmuş gibi bir kenara çekilip durmak.
Örnek: Sizler hep böylesiniz. Zeytinyağı gibi üste çıkmaya alışmışsınız. (A. Kulin)
Ziyan etmek deyiminin anlamı
* İsraf etmek.
* Yersiz ve boş yere harcamak.
* Zarara uğramak.
Örnek: Adam bu satışta ziyan ettiğini söylüyor.
Örnek 2: O kadar ekmeği ziyan etmeye utanmıyor musun?
Örnek 3: Ah budala kız, gençliğinin kıymetini bilmiyorsun, güzelliğini ziyan ediyorsun. (S. M. Alus)
Zokayı yutmak deyiminin anlamı
* Tuzağa düşmek, hileli bir durumu fark etmeyerek aldatılmak.
* Tuzağa düşmek, hileye kanmak, aldatılmak.
* Aldatılıp zarara sokulmak.
Zora binmek deyiminin anlamı
* Bir işin zor halledilir bir duruma gelmesi, zorlaşmak.
* İş güçleşmek, ancak zor kullanarak halledilecek hâle gelmek.
Örnek: Bir yolunu bulun, sakın işi zora bindirmeyin.
Zora gelmemek deyiminin anlamı
* Zor ve uğraştırıcı işleri yapamamak, çabuk sıkılıp bıkmak.
* Sıkıntıya ve baskıya katlanamamak, güçlüğe sabredememek.
Örnek: Zora gelemem ben, lütfen ısrar etmeyin!
Zoru olmak deyiminin anlamı
* Bir derdi ya da sıkıntısı olmak, güçlüğü olmak.
* Kendisini zorlayan bir durumu, bir derdi, bir sıkıntısı bulunmak.
Örnek: Adamın bir zoru olduğu yüzünden belliydi.
DEYİM NEDİR?
Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.
Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.
“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.
“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.
– Ağzını aramak
– Bozuntuya vermemek
– Fikir yürütmek
– Ekmeğini taştan çıkarmak
– Elinden geleni ardına koymamak
3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.
İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.
Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.
Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.
Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek, suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.
Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.
(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)
4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik
Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak
Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek
Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsatı kaçırmak
Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak
Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu
5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.
Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)
Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.
Ayağının tozuyla: Gelir gelmez
Burun kıvırmak: Beğenmemek
Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak
Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak
6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.
Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.
İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.
Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey