Kulak kesilmek deyiminin anlamı ve cümle
* Çok dikkatli bir şekilde dinlemek.
* Çok iyi, bütün dikkatini vererek dinlemek; dikkatini toplayarak duymaya çalışmak.
* İnsanların kendi aralarında konuşurken onların konuşmalarını dinlemek ve bu dinlemeden onların haberi olmaması. Dikkatini konuşan kişilere vererek anlamaya çalışmak, ne konuştuklarını merak etmek.
Örnek: Sınıfta bütün öğrenciler kulak kesilmiş öğretmenlerini dinliyorlardı.
Örnek 2: Ne konuştuklarını merak ediyordum, yanlarına yaklaşarak kulak kesildim.
Kabak başında patlamak deyiminin anlamı
* Beklenmediği halde bir olayın kötü sonuçlarının bir kişiye uğraması.
* Pek çok kişinin işlediği bir suçun cezasını yalnız bir kişinin çekmesi.
* Suçu bir kişinin sırtına yüklemek.
* Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde, bir işin zararlı sonucuna katlanmak.
Örnek: Yaramazlıktan sonra arkadaşım işin içinden sıyrılınca kabak benim başıma patladı.
Kabak başında patlamak deyiminin hikayesi
Eskiden alkollü içkiler fıçılara ya da su kabaklarına konularak muhafaza edilirdi. İçkinin İslama göre kullanımı yasak olduğu için, Osmanlı Devletinde bir içki mahzeni basıldığında bu kabaklar oradaki sarhoşların kafasına vurularak patlatılırdı. Bazen sarhoşlar dışarı kaçar ve yeniçeriler arkalarından koşarak onların kafasına da bu kabaklarla vurur, kabağı başında patlatırdı. Kimi zaman ise yanlışlıkla bu kabaklar oradan geçmekte olan suçsuz insanların kafasında patlar ve mağdurlar “Günahı bunlar işliyor, kabak bizim başımızda patlıyor!” diye sitem ederlerdi.
Kulağına küpe olmak deyiminin anlamı
* Unutmamak, sürekli akılda tutmak.
* Başına gelen bir olaydan kendine ders çıkararak onu bir tecrübe olarak hiç unutmamaya çalışmak.
* Başına gelen bir işten, gördüğü olaydan ders alıp hiç unutmamak.
Örnek: Umarım bu iş senin kulağına küpe olur da aynı hataya bir daha düşmezsin.
Kulağına küpe olmak deyiminin öyküsü
Bektaşi tarikatına girilirken, şeyh önce müride nasihat eder ve bu nasihatin hatırlatıcısı olarak kulaklarına bir küpe takılırdı ve bu küpelere “mengüş” adı verilirdi.
Kapı açmak deyiminin anlamı
* İmkân sağlamak, yardım etmek, başlamak.
* Bir işte birilerine örnek olmak.
Örnek: Dilin anlatım olanaklarının sınırlarını genişleterek okurlarına yeni dünyaların kapılarını açar.
Örnek 2: Açık artırmada kapı bir milyon liradan açıldı.
Kafası karışmak deyiminin anlamı
* Öğrenilen bilgi ve düşünceler altüst olmak.
* Olaylar, durumlar, söylenenler karşısında gerçeği yakalayamaz duruma düşmek, şaşırıp bocalamak, ne yapacağını bilememek, düşünce karışıklığı geçirmek, sağlıklı düşünememek.
Kafası kazan gibi olmak deyiminin anlamı
* Gürültü ya da çok düşünmekten dolayı başı ağrımak.
* Gürültülü, patırtılı şeyler dinlemekten rahatsız olmak, yorgunluk duymak, zihni yorulmak.
Örnek: Kesin artık şu makinenin sesini, kafam kazan gibi oldu.
Kanlı canlı olmak deyiminin anlamı
* Hayatta, yaşayan kimse.
* Sağlıklı, sapasağlam, dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan.
Örnek: Kanlı canlı oluncaya kadar hastanede tutuldum.
Örnek 2: Ahmet’in yanından geliyorum, kanlı canlı spor yapıyordu.
Kafası şişmek deyiminin anlamı
* Zihni yorulmak. Kavrayış ve düşünce gücü zayıflamak.
* Aşırı gürültüden rahatsız olmak.
Örnek: Akşama kadar dosyaları okumaktan kafam şişti.
Örnek 2: Çocuklar kafamı şişirdiniz, biraz sessiz olun lütfen.
Kanını emmek deyiminin anlamı
* Birisini sömürmek, üzerinden maddi çıkar sağlamak, ölüme, iflasa, yoksulluğa terk etmek.
* Hiç insaf etmeden sömürmek, varını yoğunu elinden almak.
* Birine sıkıntı verip eziyet çektirmek, kendine yetecek kadar bir güç dahi bırakmamak.
Örnek: Ben hiç böylesirıi görmemiştim/Vurdun kanıma girdin itirazım var. (Atilla İlhan)
Örnek 2: Yıllardır kanımızı emiyor bu soysuz herifler!
Kalp kazanmak deyiminin anlamı
* Bir kişinin sevgisini kazanmak.
* Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek.
Örnek: Bir demet çiçekle annemizin kalbini kazanabiliriz.
Kambersiz düğün olmaz deyiminin anlamı
* Olmadığı zaman eksikliği hissedilen kişiler için yarı sitem yarı şaka yollu olarak kullanılır.
* Her işin içinde bulunmak merakında olanlar için yarı sitem, yarı şaka olarak söylenen bir söz.
Kambur kambur üstüne deyiminin anlamı
* Bir dert ya da sıkıntı hâli yaşanırken, başka bir dert ya da sıkıntının ortaya çıktığı zamanlarda kullanılan bir söz.
* Dertlerin, güçlüklerin, sıkıntıların üst üste geldiği yada Sıkıntı üstüne sıkıntı, terslik üstüne terslik, borç üstüne borç, aksilikler birbirini kovalıyor anlamında kullanılır.
Kan ağlamak deyiminin anlamı
* Sürekli ağlamak, büyük bir üzüntü hâli yaşamak.
* Çok büyük bir üzüntü neticesinde yakınmak, dertten müzdarip olmak.
Örnek: Dört çocuk tek başıma kaldım, çaresizim, içim kan ağlıyor ama kimseye açılamıyorum.
Örnek 2: Her ne kadar ateş düştüğü yeri yaksa da; inan bizimde içimiz kan ağlıyor kardeşim.
Kan başına sıçramak deyiminin anlamı
* Çok sinirlenmek, öfkelenmek, hiddetlenmek, kontrolü yitirmek.
Örnek: Kan başına sıçramıştı, sağa sola bağırıp duruyordu.
Kan kusturmak deyimi açıklaması
* Çok acı çektirmek.
* Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek.
Örnek: Bana kan kusturmaya yemin etmişler, haydi görelim.
Örnek 2: Fakat sonra bana haftalarca kan kusturdunuz, dedim. (R.N.Güntekin)
Kan ter içinde kalmak deyiminin anlamı
* Çok yorulmaktan dolayı yorgun ve perişan bir durumda, sırılsıklam ter içinde olmak. Yani çok yorgun, terli, bitkin ve perişan durumda olmak.
Örnek: Elindeki kazmayı bırakmaya niyetli değildi, kan ter içinde kalmış bedenini doğrultarak yüzüme baktı.
Kan tutmak deyiminin anlamı
* Kan görünce bayılmak, şok geçirmek.
* Adam öldüren kimsenin korku ve heyecandan şok geçirmesi, kaçamaması, olduğu yere yığılıp kalması.
Kanıyla ödemek deyiminin açıklaması
* Yaptığı bir hata sonucu ölmek.
* Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek.
Örnek: Yaptığını kanıyla ödettiler zavallıya.
Kanlı bıçaklı olmak deyiminin anlamı
* Aralarında çok büyük düşmanlık bulunan.
* Birbirlerinin kanını dökecek, birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak.
* İki tarafın birbirini öldürecek kadar düşman olması. Düşmanlığın kan dökecek raddeye gelmesi.
Örnek: Küçücük bir tarla yüzünden kanlı bıçaklı olduk.
Örnek 2: Bu iki aile kanlı bıçaklı kavgalı. Ne yapıp edip bunları bir şekilde barıştırmamız lazım.
Kapağı atmak deyiminin anlamı
* İyi ve menfaat sağlanacak bir yere yerleşmek, atanmak.
* Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek, işe girmek.
Örnek: Evimize kapağı attık mı tamam, gel keyfim gel o zaman.
Kapalı kutu deyiminin anlamı
* Sır vermeyen, çok az konuşan, duygularını belli etmeyen insan.
* Anlaşılamaz, zor kavranan durum.
* İçinde ne sakladığını belli etmeyen, niteliği gizli kalan.
Örnek: O dernek bir kapalı kutudur, ne yaparlar bilinmez.
Kapana kısılmak deyiminin anlamı
* Bir kişiyi içinden çıkılamaz bir duruma sokmak.
* Bir suçluyu yakalamak.
* Ele geçmek, tuzağa düşmek, içinden çıkılmaz zor bir durumda kalmak.
Örnek: Yazar bana özgürlük tanımalı, beni kapana sıkıştırmayalı.
Kapı kapı dolaşmak deyiminin anlamı
* Yardım istemek amacıyla birçok yere gitmek.
* İş aramak için her yere başvurmak.
* Ev ev gezmek, her eve uğramak.
Örnek: Kapı kapı dolaştı, ne var ki bir iş bulamadı.
Örnek 2: Yardım kuruluşlarına kurban eti toplamak için kapı kapı gezdim ve hayır işledim.
Kapı komşu deyiminin anlamı
* Bir evin kapısından bakıldığında görülebilen komşular.
* Bitişikte oturan komşu, evleri yan yana olan ailelerden her biri.
Örnek: Kapı komşum öyle iyi bir insan ki.
Kapısında büyümek deyiminin anlamı
* Yanında büyüyüp yetişmek.
* Birinin evinde eğitim görüp yetişmek.
Örnek: Onun kapısında büyümüştü, ona bu kötülüğü nasıl yapmıştı aklı almıyordu.
Kapısını aşındırmak deyiminin anlamı nedir
* Bir kimseye sürekli gitmek.
* İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek.
Örnek: Sabahtan akşama kadar belki kapısını aşındıranlar elli altmışı bulur.
Kafası yerinde olmamak deyiminin anlamı
* Dalgın, düşünceli ya da şaşırmış bir durumda olmaktan dolayı çevreyi tam algılayamamak.
* Sarhoş olmak.
* O anda kafası çok yorgun olmak.
* Başka şeyler düşündüğünden, o anda konuşulana hemen intibak edememek.
Örnek: Kafam yerinde değil, sağlıklı düşünemiyorum.
Örnek 2: Kusura bakmayın, ne söylediğinizi anlayamadım, kafam yerinde değildi de.
Kafasına dank etmek deyiminin anlamı nedir
* Bir şeyi aniden hatırlamak, anlamak ya da bulmak.
* Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak, doğruyu yakalamak.
* Daha önce göremediği bir gerçeği görerek birden bire ayılmak, doğruyu görmek.
Örnek: Günlerdir düşünüyorum, sonunda kafama dank etti.
Kafasına koymak deyiminin anlamı
* Bir şeyi yapmaya kesin karar vermek, o şeye şartlanmak.
* Bir şeyi yapmaya kesin olarak karar verip zamanını beklemek, yapmak için olanak aramak.
Örnek: Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum.
Örnek 2: O sınavdan yüksek almayı kafasına koydu.
Kafese girmek deyiminin anlamı
* Hapse girmek.
* Kandırılıp çıkar sağlanmak.
* Aldatılmak, hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak, oyuna gelmek.
Örnek: Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı.
Kafese koymak deyiminin anlamı
* Bir kimseyi kandırarak çıkar sağlamak, yararlanmak.
* Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak.
Kağıt üzerinde kalmak deyiminin anlamı
* Bir planın gerçekleştirilememesi, uygulamaya geçirilememesi.
* Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak.
Örnek: O kadar yol yapımı, sulama kanalı hep kâğıt üzerinde kaldı.
Kara çalı deyiminin anlamı
* Ara bozan, kötü niyetli kimse.
* İki kişi, iki dost arasına girerek arayı bozan kimse.
Örnek: Kara çalı gibi neden insanların aralarını bozuyorsun?
Kara çalmak deyiminin anlamı
* Bir kimse hakkında toplum karşısında itibarını düşürecek kötü şeyler söylemek.
* Birine suç atmak, iftira etmek, leke sürmek, bir kimseyi yok yere (haksız yere) suçlamak.
Örnek: Kadıncağıza yok yere kara çaldılar.
Örnek 2: Allah için güzel kapışıyoruz, birbirimize kara çalmakta üstümüze yok. (H. Taner)
Kara gün dostu deyiminin anlamı
* Kötü zamanlarda yardım eden kimse.
* Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren, her durumda dostunun yanında olan, ona yardımcı olan kimse.
* Yalnız iyi günlerde değil sıkıntılı, üzücü, düşkünlük günlerinde de insanın yardımına koşan, dostunu yalnız bırakmayan kimse.
Kara haber deyiminin anlamı
* Olumsuz haber, çok üzücü haber.
* Bir ölümü ya da felaketi bildiren haber.
Örnek: Fatma kadına bu kara haberi vermeye kimse yanaşmadı.
Kara kedi geçmek deyiminin anlamı
* İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek.
* Birbirlerinin arası iyi olduğu halde değişik sebeplerden dolayı eskisi kadar samimi olmamak ve artık biraz dargın olmak.
Örnek: Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?
Kaale almamak deyiminin anlamı
* Önemsememek, küçük görmek.
* Önemsiz görmek, sözünü etmeye değer bulmamak, görmezden gelmek, sözünü etmeye bile değer bulmamak.
Örnek: O, kaale alınacak bir insan değil.
Örnek 2: Ben bu şehrin belediye başkanıyım, beni kalale almamak; halkın iradesini görmezden gelmek demektir.
Kabak tadı vermek deyiminin anlamı
* Sürekli tekrarlanan bir şeyin rahatsız edici bir hâle gelmesi.
* Bıktırmak, usanç vermek, tatsız olmaya başlamak, sıkıcı duruma gelmek.
Örnek: Senin bu konuşmaların da artık kabak tadı vermeye başladı.
Kabına sığmamak deyiminin anlamı
* Sevinç ya da heyecandan dolayı taşkın hareketlerde bulunmak.
* Duygularını dizginleyemeyerek taşkın davranışlarda bulunmak. coşmak, sabırsızlanmak, kanı kaynamak.
Örnek: O kabına sığmayan bir çocuktu.
Örnek 2: Adam öyle heyecanlıydı ki kabına sığamıyordu.
Örnek 3: Sevda yazılıdan 100 alınca sevinçten adeta kabına sığamadı.
Kabuğu içinde sıkışmak deyiminin anlamı
* Gelişemez, ilerleyemez bir hâle gelmek, durağanlaşmak.
Örnek: Yunusun söyleyişiyle, her gün yeniden doğan şairler olmasaydı insanlık; öğrenilmiş, ezberlenmiş gerçeklerin kabuğu içinde sıkışıp kalacaktı.
Kaçın kurası deyiminin anlamı
* Çok tecrübeli, zor durumlardan kolaylıkla sıyrılabilen, kolay aldatılamayan kimse.
* Çok deneyimli, çok görmüş geçirmiş, tecrübeli, kurnaz, aldatılması zor kimse. Kısacası; kolay kolay aldanmayacak kadar görmüş geçirmiş kimse.
Örnek: O kaçın kurası, boşuna uğraşma, sen onu kandıramazsın.
Kafa dengi deyiminin anlamı
* Anlaşılabilen, düşünce ya da alışkanlıkları birbirine uyan kişiler.
* Davranışları, anlayışları, dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri.
Örnek: Bakmayın siz, o kafa dengidir.
Örnek 2: Kafa dengi bir arkadaşa öylesine ihtiyacım var ki.
Kafa dinlemek deyiminin anlamı
* Huzurlu ve sessiz bir ortamda tatil yapmak.
* Kafayı yoran sorunlardan bir süre uzaklaşmak.
* Zihni, aklı yoran sorunlardan uzaklaşmak.
Örnek: Kafa dinlemek üzere tatile çıkmıştı.
Kafa dinlendirmek deyiminin açıklaması
* Zihni yoran sorunlardan uzaklaşmak.
Örnek: Kırmak da istemiyorum zavallı garibancığı, ama ben de buraya kafamı dinlendirmeye geldim. (M. İzgü)
Kafa kafaya vermek deyiminin anlamı
* Toplu hâlde düşünmek, dayanışma içinde olmak.
* Güvendiği kimselerle bir araya gelerek çözüm yolu bulmaya çalışmak, fikir almak, danışmak.
* Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek, bir konuda dertleşmek.
Örnek: Bu sorunu ancak baş başa vermekle çözebiliriz.
Kafa patlatmak deyiminin anlamı
* Bir konu üzerinde uzun süre ve çok derin düşünmek, zihin yormak.
Örnek: Bu makine üzerinde az kafa yormamışsın, öyle karışık ki.
Kafa tutmak deyiminin anlamı
* Bir kimseye karşı gelmek, inatlaşmak.
* Boyun eğmeyerek karşı koymak, karşı gelmek, diklenmek, direnmek, boyun eğmemek.
Örnek: Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?
Kafadan atmak deyiminin anlamı nedir
* Bir şeyi bilmeden cevap vermek, uydurmak.
* Bir şeyin doğrusunu bilmeksizin (o konu üzerinde inceleme yapmadan) onun üzerinde rasgele konuşmak.
Örnek: Derse hiç çalışmadığın belli, öyle kafadan atıyorsun ki.
Kafadan kontak deyiminin anlamı
* Deli ya da saçma davranışlarda bulunan kimse.
* Düşüncesiz, delice işler yapan, aklı kıt.
Örnek: Bırak şu elindeki baltayı, kafadan kontak mısın nesin?
Kafası almamak deyiminin anlamı
* Aklı karışmak, doğru düzgün düşünememek, anlayamamak, kavrayamamak.
* Olabileceğine inanmamak.
* Zihin yorgunluğu yüzünden anlayamaz duruma gelmek.
Örnek: Matematiği kafası almazdı.
Örnek 2: Artık kafam almıyor, biraz ara verelim.
Örnek 3: Boşuna nefes tüketme, kafası almaz onun.
Kafası işlemek deyiminin anlamı
* Düşünebilmek, zekâsı işler olmak.
* Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak.
* Zeki olmak. İyi fikirler üretebilmek, çözümcü olmak. Herhangi bir mevzu üzerine çok iyi düşünebilmek.
Örnek: Sen kafası çalışan bir adama benziyorsun, anlarsın bu sorudan.
Kalbini kırmak deyiminin anlamı nedir
* Birisini küstürmek, üzmek, duygusal yönden incitmek. Gönlünü kırmak, gücendirmek.
* Çok üzmek, kırmak. Kaba söz ve davranışlarla üzmek.
Örnek: Onu, kalbini kırmadan uyarmaya çalış.
Kalburla su taşımak deyiminin anlamı nedir
* Gereksiz, fayda sağlanamayacak ve olmayacak bir işle uğraşmak.
* Gereksiz, yararsız ve verimsiz, verim alınamayacak, sonuç alınması zor bir işle uğraşmak.
Örnek: Yahu sende hiç akıl yok mu ki kalburla su taşıyıp kendini heba ediyorsun?
Kalbur üstüne gelmek deyiminin anlamı
* Benzerler arasında seçilmiş olmak, seçkin duruma gelmek.
* Seçkin, sivrilmiş, önde gelen. Değerli, güzel, başarılı.
Örnek: Beylerbeyi, eski Boğaziçinin en kalburüstü bürokratlarını barındıran güngörmüşlüğünün simgesi, bir köşesidir. (H. Taner)
Kaldırım mühendisi deyiminin anlamı
* Bir iş yapmayan, boş boş gezen kimse.
* Bir iş yapmayarak işsiz güçsüz sokaklarda gezen, dolaşan kimse.
Kaleme almak deyiminin anlamı
* Bir duygu ya da düşünceyi yazarak ifade etmek. Bir konuyu yazıyla ifade etmek.
* Düşüncelerini, duygularını yazıya geçirmek, kâğıda dökmek.
Örnek: Aşk karşısında yaşananları, yalnızlıkları, düş kırıklıklarını ve küçük mutlulukları kaleme alıyor yazar.
Kaleyi içinden fethetmek deyiminin anlamı
* Karşı taraftan birisini kendi yanına çekerek zafer kazanmak. Meseleyi karşı taraftan birinin yardımıyla halletmek.
* Elde edilmesi ya da kazanılması birçok kimseyle anlaşmaya, uğraşmaya bağlı olan bir şeyi, o konuda asıl söz sahibi kimseyle anlaşarak elde etmek.
Kalıbını basmak deyiminin anlamı nedir
* Bir şeye kesinlikle güvenmek ya da doğrulamak.
* Bir duruma, bir şeye bütün içtenliğiyle güvenmek, bir şeyi doğrulamak, varlığıyla tanıklık etmek. İnandığı gerçeği anlatmak ve karşıdakini temin etmek için kullanılan sözdür.
Örnek: Kalıbımı basarım ki o, bu işi yapmamıştır.
Örnek 2: Kalıbımı basarım ki bu sorunun cevabı dokuz.
Kalıbının adamı olmamak deyiminin anlamı
* Çok iri ve güçlü görünen fakat hiç cesareti olmayan kişiler için kullanılır.
* Görünüşünden beklenen işi yapacak bir kişi olmamak, görünüşünün umdurduğu gibi çıkmamak, umulanı ortaya koymamak.
Örnek: Tüh sana kalıbının adamı değilmişsin.
Kalıptan kalıba girmek deyiminin anlamı
* Her duruma uyum sağlamak, günün adamı olmak, sık sık değişmek.
* Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek.
Külünü savurmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi tamamen kaybetmek, sonuna kadar harcayıp bitirmek.
* Bir şeyi tamamiyle bitirip yok etmek, harcayıp tüketmek, telef edip bir şey bırakmamak.
Künyesi bozuk deyiminin anlamı
* Kötü işlere girmiş olan, sabıkalı.
* Eskiden kötü durumları görülmüş olan, kötü işlere girmiş bulunan.
Örnek: Künyesi bozuk diye, bu adama hiç kimse iş vermeyecek mi?
Küplere binmek deyiminin anlamı
* Çok sinirlenmek.
* Haddinden fazla öfkelenme, kızmak, sağa sola ateş saçmak.
Örnek: Yeni saatimi kırdığımı öğrenen annem küplere bindi.
Küpünü doldurmak deyiminin anlamı nedir
* Önüne çıkan fırsatlardan yararlanarak zengin olmak.
* Eline geçen olanaklardan yararlanıp varsıllaşmak, haksız kazanç elde etmek, çok para biriktirmek.
Örnek: Küpünü doldurmayı becerebilenlerden olamadım hiç.
Kürek kadar dili olmak deyiminin anlamı
* Hiçbir sözün altında kalmayarak her söze karşılık veren.
* Hemen her söze cevap yetiştirmek, büyüklerine karşı saygısızca karşılıklar verir olmak.
Küçük dilini yutmak deyiminin anlamı nedir
* Çok şaşmak, hayrete düşmek, donakalmak, hiçbir şey söyleyemez hâle gelmek.
Örnek: Ne o dostum, küçük dilini mi yuttun?
Örnek 2: Kadıncağız beni bu hâlde görünce az kalsın küçük dilini yutacaktı. (Y. K. Karaosmanoğlu)
Küçük düşürmek deyiminin anlamı
* Bir kişinin toplum önünde gururunu ya da toplumsal konumunu zedeleyici davranışta bulunmak.
* Onurunu kırmak, birilerinin yanında itibarını sarsmak ve değerini düşürmek.
Örnek: Dikkatli ol, bir pot kırıp da kendini küçük düşürme sakın.
Küçük görmek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin ya da nesnenin değerini olduğundan az görmek.
* Önemsememek, değer vermemek, küçümsemek.
Örnek: Hasmınızı sakın küçük görmeyin çocuklar!
Kül kesilmek deyiminin anlamı
* Çeşitli sebeplerle kişinin yüzünün rengi atmak, solmak.
* Heyecan yada korkudan yüzünün rengi atmak, solmak.
Örnek: Katili karşısında görünce yüzü kül kesildi.
Kül olmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin ya da emeğin tamamen yok olması.
* Bir şey bütünüyle yanmak, varını yoğunu yitirmek, elinde bulunanlar yok olmak. Büyük bir felâkete uğrayıp çok üzülmek.
Örnek: Apartmanı alevler alınca herşey kül oldu.
Örnek 2: Orman yangınında binlerce ağaç kül oldu.
Külyutmaz deyiminin anlamı
* Kandırılması çok zor kimse, külahıma anlat! “ Yalan söylediğinin farkındayım, beni kandıramazsın!” anlamında kullanılır.
* Çok zeki, hileye, dalavereye kanmayan, kurnaz, açıkgöz kimse.
Örnek: Bana külyutmaz derler bu sınıfta kopya çektirmem.
Külahını ters giydirmek deyiminin anlamı
* Kandırmak, dolandırmak. Çok kurnaz kişiler için “İnsana külahını ters giydirir.” şeklinde kullanılır.
* Çok kurnaz olmak; oyuna getirmek, kendisine iyi davranmayanları bir hile ile yaptıklarına pişman etmek.
Külahları değişmek deyiminin anlamı
* Araları bozulmak, bozuşmak, dostlukları bitirmek anlamında tehdit olarak kullanılır.
Örnek: Hareketlerini düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!
Örnek 2: O zayıfları düzeltmezsen külâhları değişiriz, ona göre!
Kuru kuruya deyiminin anlamı
* Yanında hiçbir şey olmadan, tek.
* Boşuna, boşu boşuna, yararsız yere.
* Kuru olarak, yanında başka bir içecek veya yiyecek olmaksızın.
Kuş beyinli deyiminin anlamı
* Saf, az akıllı kimse.
* Aptal, ahmak, budala, akılsız.
Örnek: Beni sakın kuş beyinli bir kız sanmayınız. (H. E. Adıvar)
Kuş kadar canı olmak deyiminin anlamı
* Çok zayıf, çelimsiz ve dayanıksız olmak.
* Küçük, cılız, zayıf, çelimsiz bir vücuda sahip olmak.
Kuş sütüyle beslemek deyiminin anlamı nedir
* Her istediğini yapmak, her türlü lüksü sağlamak.
* En değerli az bulunur yiyecek ve içeceklerle besleyerek bakımıyla çok yakından ilgilenmek.
Kuş uçurmamak deyiminin anlamı
* Çok sıkı güvenlik önlemleri ile korumak.
* Kimsenin, hiçbir şeyin geçmesine, kaçmasına olanak bırakmamak, imkân tanımamak, çok sıkı önlem almak.
Örnek: Sıkı gözcülerdir, kuş uçurtmazlar, merak etme.
Kuş uçmaz kervan geçmez deyiminin anlamı
* Çok ıssız, hiç kimsenin geçmediği yer.
* Her yerden uzak, kimsenin uğramadığı ıssız, kır, sapa ve sarp yer, ıssız dağ başı.
Örnek: Başını alıp kuş uçmaz kervan geçmez bir diyara gitti.
Örnek 2: Bu kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde yaşamak çok güçtür.
Kuvvetten kesilmek deyiminin anlamı
* Güçsüz bir duruma düşmek, gücü iyice azalmak.
Örnek: Sabah sıkı kahvaltı yapmadığı için okulda güçsüz düştü.
Kuyruğuna basmak deyiminin anlamı
* Birisini kızdıracak bir davranışta bulunmak.
* Birini tahrik etmek, incitip saldırmasına yol açmak.
Örnek: Adamın kuyruğuna basacak kadar kötü olaylar yaşanmıştı.
Kuyruklu yalan deyiminin anlamı
* Başka yalanlarla desteklenerek büyüyen yalan, çok büyük yalan.
* İnsanın kanması için süslenmiş büyük yalan.
Örnek: İnanmayın ona, söyledikleri kuyruklu yalandan başka bir şey değil!
Kuyusunu kazmak deyiminin anlamı nedir
* Bir kimseye zarar vermek için işler çevirmek, planlar yapmak.
* Birinin kötü duruma düşmesi, felâkete uğraması, zarar görmesini sağlamak için zemin hazırlamak, tuzak kurmak.
Örnek: Adamın kuyusunu kazıp da elinize ne geçecek.
Kraldan çok kralcı olmak deyiminin anlamı
Bir kimsenin davasını, çıkarlarını ondan daha çok savunmak.
Kucak açmak deyiminin anlamı
* Yardım etmek, imkân sağlamak.
* İhtiyaç sahibi birine sığınacak yer vermek, onu korumak.
Örnek: Muhtaçlara kucak açmak insanlık görevidir.
Kul hakkı deyiminin anlamı
İslamda insanların birbiri üzerindeki hakları.
Örnek: Öte dünyaya kul hakkıyla gitmem inşallah.
Kul köle olmak deyiminin anlamı
* Bir kimseye bağlanarak her istediğini yapmak.
* Tam bir doğruluk içinde gönülden bağlanmak, bağlılığın gerektirdiği fedakârlığı yapmaya hazır olmak.
Kulağı delik deyiminin anlamı
* Çevrede olup biten her şeyden haberi olan kimse.
* Olup bitenleri çabuk haber alan, hemen her şeyden haberi olan.
Örnek: Hasan mı, ne kulağı delik adamdır o, ne öğreneceksen ona sor.
Örnek 2: Ahmet kulağı delik bir insandı.
Kulağı tetikte olmak deyiminin anlamı
* Bir ses gelmesini beklemek.
* Söylenecek sözü, gelecek haberi dikkatle beklemek.
Örnek: Herkes kulağı tetikte müdürün kapısında bekliyordu.
Kulağına çalınmak deyiminin anlamı
* Bir söz başkasına söylenirken kısmen duymak.
* Dikkatini vermiş bir şekilde, gözünü dört açmak.
* Bir söz, bir haber başkasına söylenirken kendisi de şöyle böyle duymak.
Örnek: Bu dedikodular onun da kulağına çalınmış olmalı.
Örnek 2: O zamanlar böyle bir şey kulağıma çalınmıştı.
Örnek 3: Senin şehre gideceğin kulağıma çalındı, ne diyorsun?
Kulağına kar suyu kaçmak deyiminin anlamı
* Bir yerden bir duyum almak.
* Kaygı veren, rahatını, huzurunu kaçıran bir haber işitmek, sıkışık bir duruma düşmek.
Kulağını açmak deyiminin anlamı nedir
* Dikkatle dinlemek, bütün dikkatiyle dinlemek.
* Bütün dikkatini vererek dinlemek, söylenenlere dikkat etmek.
Örnek: Öğretmen ders anlatırken kulağını açıp dinlemelisin.
Örnek 2: Kulağını aç da beni iyi dinle!
Kulağını bükmek deyiminin anlamı
* İkazda bulunmak, uyarmak.
* Bir sorun karşısında dikkatli davranması için uyarıda bulunmak.
Kulağını çekmek deyiminin anlamı
* Hafifçe cezalandırmak ya da uyarmak.
* Ceza amacıyla kulağını büküp çekmek.
Örnek: Şimdi bana kulağınızı çektireceksiniz!
Kulağını çınlatmak deyiminin anlamı nedir
* Bir kişinin olmadığı bir yerde onun hakkında konuşmak.
* Birini iyi duygularla anmak.
* Konuşulan yerde bulunmayan ama kendisinden bahsedilen biri için söylenir.
Kulak asmamak deyiminin anlamı
* Söylenen bir şeyi önemsememek, vurdumduymaz davranmak.
* Aldırmamak, önem vermemek, dinlememek, aldırış etmemek.
Örnek: Babaların sözlerine kimse kulak asmamak olmaz.
Örnek 2: Kulak asma sen onun söylediklerine.
Örnek 3: Buse ablasının söylediklerine hiç bir zaman kulak asmadı.
Örnek 4: Ali, öğretmeninin uyarılarına kulak asmadı.
Kulak dolgunluğu deyiminin anlamı
* Daha önceden duymuş, öğrenmiş olmak.
* Tam ve sağlam olmasa da işite işite elde edilmiş, şöyle böyle bilgi.
Örnek: Siyasi malumatları hep ağızdan kapma, kulak dolgunluğu şeylerdir. (Ö. Seyfettin)
Kulak kabartmak deyiminin anlamı nedir
* Bir şeyi duymaya çalışmak için çaba harcamak.
* Belli etmeden dinlemeye çalışmak.
* Çaktırmadan, belli etmemeye çalışarak dinlemek.
Örnek: Karşı masadakiler konuşurken o da kulak kabartmış dinliyordu.
Örnek 2: Konuşmalarına kulak kabartınca, kendinden söz edildiğini anladı.
Örnek 3: Dayanamayıp yanındakilerin konuşmalarına kulak kabarttı.
Kulp takmak deyiminin anlamı
* Kumpas kurmak, bir kusur, bir bahane bulmak.
* Bir şeyi, bir kimseyi kusurlu gösterebilmek için, uydurma bir neden bulmak.
Örnek: Köyün ağası sana da mı bir kulp taktı?
Kurban olayım deyiminin anlamı
* Aşırı sevgi ve hayranlık anlatan bir söz.
* Bir kimse için canını feda etmek, canım feda olsun anlamında kullanılan bir söz.
* Yalvarırım anlamında da söylenir.
Örnek: Yurdumun taşına toprağına kurban olayım!
Örnek 2: Kurban olayım, bu işimi yapıver.
Örnek 3: Kurban olayım yavruma dokunmayın!
Kurt masalı okumak deyiminin anlamı
* Zalim ya da suçlu birisinin kendisini mağdur ve haklı gibi göstererek söylediği sözler.
* İnandırıcı, gereksiz, asılsız sözler (söylemek).
Kurtlarını dökmek deyiminin anlamı
* Çok eğlenip hevesini almak.
* Öteden beri yapmak istediği şeyi bol bol yapıp hevesini almak.
Örnek: Bu akşam biraz kurtlarımızı dökelim, ne dersin?
Kuru iftira deyiminin anlamı
* Hiçbir dayanağı, kanıtı bulunmayan suçlama.
* Gerçekle hiçbir ilişkisi olmayan, hiçbir dayanağı bulunmayan kara çalma.
Örnek: Allah kuru iftiradan korusun hepimizi!
Kuru kalabalık deyiminin anlamı
* Hiçbir işe yaramayan insan kalabalığı, olumlu hiçbir iş yapmayan kişiler topluluğu.
* İşe yaramaz, yararsız kırık dökük eşya.
Örnek: Bu kuru kalabalığa güvenip de sakın yola çıkma.
Köprüleri atmak deyiminin anlamı
* Bir kimse ya da yer ile tüm bağlarını koparmak, ilişiğini kesmek.
* Geri dönmek, vazgeçmek olanağı bulunmayacak biçimde kesin bir davranış yapmak.
* Girişilen, başlanılan bir işten vazgeçmeye ya da geri dönmeye imkânı kalmayacak şekilde kesin bir davranış göstermek; ilişkileri bir daha kurulamayacak biçimde bozmak.
Kör değneğini beller gibi deyiminin anlamı
* En ufak bir değişiklik yapmamak.
* Alıştığı biçimde davranan, işlerinde, gidişinde değişiklik, yenilik yapmayı hiç düşünmeyenlerin bu tutumlarını anlatmak için söylenir.
Kör dövüşü deyiminin anlamı
* Düşmanının kim olduğunu ve içinde bulunduğu durumu tam olarak bilmeden verilen mücadele.
* Hep birlikte aynı şeyi yapacak kimselerin düzensiz, birbirine uymaz çabalarını anlatır.
* Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde, bir birinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama.
Körü körüne deyiminin anlamı
* Hiç sorgulamadan, düşünmeden.
* Düşünüp taşınmadan, doğruyu bilmeden, nasıl sonuçlanacağını hesaplamadan, dikkat etmeden.
Örnek: Bu işe öyle körü körüne giremem, anladın mı?
Örnek 2: Körü körüne kendini ateşe attı.
Köstek olmak deyiminin anlamı
Bir işin yapılmasına ya da bir kişinin ilerlemesine engel olmak, ayak bağı olmak.
Örnek: Sen köstek olma yeter.
Köşe bucak deyiminin anlamı
* Göz önünde olmayan, göze çarpmayan, önemsiz yer.
* Nerede olduğunu kimseye söylemeden o bölgeden uzaklaşmak ve kendisini bulmalarını istemeyenler için söylenir.Çeşitli nedenler ile saklanmak yada yer değiştirmek.
Örnek: Babasını görünce köşe bucak kaçtı.
Örnek 2: Doktorun hanımı da Nadir Hanım’a evin köşesini bucağını göstermeye başladı. (M. Ş. Esendal)
Köşesine çekilmek deyiminin anlamı
* İnsanlardan uzaklaşarak kendi başına yaşamak.
* Bir işi bırakarak çalışmamak.
* Toplum yaşamından olabildiğince uzaklaşarak, hiçbir işe, hiçbir şeye karışmayarak yaşamak.
Örnek: Konuşulanlardan sıkılınca bir köşeye çekilerek uyuklamaya başladı.
Örnek 2: Emekli olduktan sonra bir köşeye çekilmişti.
Kötüye kullanmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi ya da görevi kendi amacı dışında kötü bir amaçla kullanmak.
* Birinin iyi niyetinden, iyi davranışından istenmeyecek bir biçimde, yolda yararlanmak, onu kendi çıkarına kullanmak.
* Suiistimal etmek, yetkisini yanlış bir yolda kullanmak, istenilmeyen yolda yararlanmak.
Örnek: Hoşgörümü kötüye kullandılar.
Örnek 2: Benim yumuşaklığımı kötüye kullandı.
Konuyu büyütmek deyiminin anlamı
Basit bir anlaşmazlığı büyük bir tartışma hâline getirmek.
Örnek: Önemsiz bir konuyu bu kadar büyütmen çok yersizdi.
Korktuğu başına gelmek deyiminin anlamı nedir
* Bir tartışmayı ya da durumu gerektiğinden fazla süre söz konusu etmek, abartmak.
* Endişe duyduğu, kaygılandığı, olmasını istemediği şeyle karşı karşıya gelmek.
* İhtimal verdiği, endişe ettiği kötü hâle maruz kalmak.
Örnek: Korktuğum başıma geldi, ne yapacağım şimdi ben!
Örnek 2: Korktuğum başıma geldi, sabah kalktığımda evi su basmıştı.
Koyun kaval dinler gibi dinlemek deyiminin anlamı
* Söylenen bir şeyi anlamaya çalışmadan dinlemek.
* Bakışlarını konuşandan ayırmamakla birlikte hiçbir şey anlamadan dinlemek.
* Düşünmeden, hiçbir şeyi anlamadan, ne denildiğini kavramadan dinlemek.
Örnek: Beni koyun dinler gibi dinleyip çekip gittiler.
Kozlarını paylaşmak deyiminin anlamı
* Savaşmak, dövüşmek ya da karşıdaki ile rekabet içine girmek.
* Aradaki anlaşmazlığı zora başvurarak, üstün olan güce dayandırarak çözümlemek, sona erdirmek.
Örnek: Onunla kozunu paylaşmaya can atıyordu.
Örnek 2: Son olaydan sonra Ahmet ile Hasan kozlarını paylaştılar.
Kök salmak deyiminin anlamı
* Bir yerde uzun süre beklemek, yaşamak ya da çalışmak.
* Bir yere temelli yerleşmek.
* Bitki için kök oluşmak, köklenmek, kök tutmak, toprağın derinliklerine doğru iyice yayılmak.
Örnek: Onun sevgisi, içine iyice kök salmıştı.
Örnek 2: Üzüm ağacı evin altına iyice kök salmıştı.
Kök söktürmek deyiminin anlamı
* Bir kimseyi çok çalıştırmak ya da zor bir durum içine sokmak.
* Çok güçlük çıkarmak, çok uğraştırmak, engel olmak.
Örnek: O takıma kök söktürmeye yemin ettik.
Örnek 2: Sürüden ayırıp eve getirinceye kadar bu boğa bize kök söktürdü.
Köküne kibrit suyu dökmek deyiminin anlamı
* Soyunu kurutmak, tamamen yok etmek. Bir diğer şekli; kökünü kurutmak.
* Bir daha üreyemeyecek duruma getirmek, ortadan kaldırmak, yok etmek.
Kana kana içmek deyiminin anlamı
Büyük bir susuzluk sonrası suyu hızla içip susuzluğunu gidermek.
Örnek: Sunsan elinle kanımı içsem kana kana.
Kanadı altına almak deyiminin anlamı
* Himayesi altına alıp korumak.
* Korumak, gözetmek, himayesi altına almak.
Örnek: Yeğenini kanadının altına aldı.
Örnek 2: Yazarları, ressamları, müzikçileri kanatlarının altına alan krallar, padişahlar elbette hesaba sığmaz. (S.Birsel)
Kancayı takmak deyiminin anlamı nedir
* Musallat olmak, sürekli zarar veya rahatsızlık vermek.
* Bir kimsenin zararı, kötülüğü için uğraşmak.
* İstediğini yaptırıncaya kadar birinin peşini bırakmamak, birinin kötülüğüne çalışmak.
Örnek: İçlerinden birine kancayı atmış, maksadı, onu üzmek, ona eziyet etmektir. (R. H. Karay)
Kanı ağır deyiminin anlamı
* Yavaş hareket eden, tembel insan.
* Davranışları yavaş, sevimsiz, konuşması insana sıkıntı veren, hoşa gitmeyen kimse.
Örnek: Ya sen ne kadar kanı ağır bir adamsın?
Kanı bozuk deyiminin anlamı
* Aileden kötü yetişmiş, kötü bir soya sahip olan kimse.
* Soyu sopu belli olmayan, soyu kötü kimselere dayanan ve onların karakterini alan kişi.
* Soysuz, iğrenç işler yapmaktan geri durmayan.
Örnek: Toplum bu kanı bozuk insanlardan temizlenmelidir.
Kanı kaynamak deyiminin anlamı
* İçteki enerjiden ötürü yerinde duramamak, sürekli bir şeyler yapmak istemek.
* Hareketli, coşkun olmak.
* Birine içten bir sevgi beslemek, yakınlık duymak.
Örnek: Çocuğa, ilk rastladığımda kanım kaynamıştı.
Örnek 2: İçeri giren uzun boylu kadına hemen kanım kaynadı.
Kanı pahasına deyiminin anlamı
* Ölüm tehlikesiyle, ölümü göze alarak.
* Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak.
Örnek: Kanım pahasına da olsa, o adamlara, buradan adımlarını attırmayacağım.
Kanına girmek deyiminin anlamı
* Birisini kandırmak, aldatmak veya öldürtmek.
* Bir şeyi boşa harcamak, ziyan etmek.
Örnek: Barbarlar masum askerin kanına girdi.
Kanına susamak deyiminin anlamı
* Belasını arıyor olmak, kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak.
* Belayı üzerine çekecek, kendisinin ölümüne yol açacak davranışlarda bulunmak.
Örnek: Kanına mı susadın sen, o katilin üstüne böyle gidilir mi hiç!
Örnek 2: Kanına mı susadın, bırak elindeki bıçağı dedim ama dinletemedim.
Kara liste deyiminin anlamı
* Yasaklılar listesi.
* Zararlı görülüp cezalandırılmaları, öldürülmeleri düşünülen kimseler hakkında tutulan liste.
Örnek: Köy muhtarını da kara listeye almışlar.
Kara yazı deyiminin anlamı
Kaderi kötü yazılmak, başına sürekli kötü şeyler gelmesi.
Karaborsaya düşmek deyiminin anlamı
* Piyasada bulunmayan ürünlerin yasadışı yollarla ve değerinin çok üstünde satılması.
* Bir mal gizlice yüksek fiyatla alınıp satılır olmak.
Karalar bağlamak deyiminin anlamı
Yas tutmak. Bir felâket dolayısıyla yas tutmak, siyah elbise giymek ya da siyah örtü bağlamak.
Örnek: Lütfen artık karalar bağlamayı bırak, hayat devam ediyor unutma bunu.
Örnek 2: Onun bu gidişinden sonra karalar bağladım.
Karar kılmak deyiminin anlamı
* Bir konuda karar vermek.
* Birçok şeyi deneyerek aralarından birini seçmek.
* Bir durumdaki değişmeler bir noktada durmak, yatışmak.
* Dönüp dolaşıp o şeyin üstünde durmak, onu tercih etmek, birçok şeyi deneyip onu seçmek.
Örnek: Ben bu elbisede karar kıldım.
Örnek 2: Çizgili gömlekte karar kıldım, alıyorum.
Örnek 3: Hava karar kılarsa, kıra çıkarız.
Karda yürüyüp izini belli etmemek deyiminin anlamı
* Kimseye fark ettirmeden bir iş yapmak.
* Kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli bir iş çevirmek, uygunsuz işler yapmak.
Örnek: Onun ne biçim bir insan olduğunu bana sorun; o, karda gezer izini belli etmez biridir.
Kardeş payı yapmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi, birkaç kimse arasında, herkese aynı değerde bir parça gelecek şekilde bölüp dağıtmak.
* Eşit oranlarda bölmek, taksim etmek, paylaştırmak.
Örnek: Çok açtılar, buldukları ekmeği oracıkta kardeş payı yaptılar.
Karga tulumba etmek deyiminin anlamı
* Kaba bir şekilde üçten çok kişinin bir kişiyi kaldırıp götürmesi.
* Birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup havaya kaldırmak.
Örnek: Hep birlikte babalarını karga tulumba edip havuzun başına getirdiler.
Kargacık burgacık deyiminin anlamı
* Çok karışık ve zor okunan yazı.
* Eğri büğrü, kötü, okunması güç, çarpık, düzensiz yazı.
Örnek: Ellerimiz titrediği için imzalarımız kargacık burgacık oldu. (M. Ş. Esendal)
Karınca duası gibi deyiminin anlamı
* Çok küçük harflerle yazılmış, sık, karışık, çirkin ve okunaksız yazı.
* Çok küçük, sık ve okunaksız, birbirine girmiş yazı.
Karınca kararınca deyiminin anlamı
* Az miktarda, gücü yettiği kadar.
* Az, önemsiz ve küçük de olsa, gücü yettiği kadar, elinden geldiğince.
Örnek: Caminin yapımına karınca kararınca o da katkıda bulunmaya karar verdi.
Karınca yuvası gibi deyiminin anlamı
Bir yerin çok kalabalık ve hareketli olması..
Örnek: Bayram öncesi pazar yeri karınca yuvası gibi kaynıyordu.
Örnek 2: Pasajın girişi âdeta karınca yuvası gibi kaynıyordu.
Karman çorman olmak deyiminin anlamı
* Karışık, dağınık duruma gelmek.
* Çok karışık ve düzensiz bir duruma gelmek, çok karışmak.
* Karmakarışık, çok karışık, düzensiz, alt üst olup birbirine girmiş.
Örnek: Ortalık karman çormandı, nereden işe başlayacağını bilemiyordu.
Karnı geniş deyiminin anlamı
* Ağır hakaretleri ve aşağılamaları kaldırabilen umarsız, kaygısız, tasasız kimse.
* Hiçbir şeyi tasa etmeyen, titizlenmeyen, gamsız, umarsız.
Karnı tok sırtı pek deyiminin anlamı
* Rahatı yerinde, herhangi bir sıkıntısı olmayan.
* Geçimi iyi, hâli vakti yerinde, para sıkıntısı olmayan, birinin yardımına ihtiyaç duymayan (kimse).
Örnek: Herkesin karnı tok sırtı pek olacaktır, bize güvenin!
Karnı zil çalmak deyiminin anlamı nedir
Çok acıkmak.
Örnek: Bugün hiçbir şey yiyemedim, karnım zil çalıyor!
Örnek 2: Okuldan eve gelinceye kadar karnım zil çaldı.
Örnek 3: Anneme karnımın zil çaldığını söyleyince yemek hazırladı.
Karnım tok deyiminin anlamı
Ben bu yalanları çok duydum, artık beni bu yalanlarla kandıramazsınız, o sözlerine kanmıyorum, önem vermiyorum anlamında kullanılır.
Örnek: Geç babam, geç bu sözleri, karnımız tok bu sözlere, paradan söz et sen, verecek misin, vermeyecek misin?
Karşı çıkmak deyiminin anlamı
* İtiraz etmek, kabul etmemek.
* Bir düşünceye, davranışa katılmamak, onun karşısında olmak, onu yanlış bulduğunu öne sürmek.
* İleri sürülen fikrin, tutulan yolun yanlış olduğunu söylemek.
Örnek: Her fikrime karşı çıkmak zorunda mısın?
Örnek 2: Bu öneriye karşı çıkmak benim görevimdi.
Karşı durmak deyiminin anlamı
* Birisinin hâkimiyetini kabul etmemek.
* Bir güce boyun eğmemek, direnmek.
* Düşmana karşı durmak boynumuzun borcudur.
Örnek: Bak, eğer yüklendiğimiz, karşı durduğumuz kimseler yöneticiler olsalar ılımlılıktan söz açmazdım. (A. Ağaoğlu)
Kasıp kavurmak deyiminin anlamı
* Baskıyla zulmetmek (bir zalim, baskı yaparak ya da acımasız davranışlarla bir topluluğu ezmek).
* Öfkeyle bağırıp çağırmak.
* Bir afet, çok zarar vermek, mahvetmek.
Örnek: Eşkiyalar ortalığı kasıp kavurmaya başladılar!
Örnek 2: Akdenizde ortaya çıkan hortum heryeri kasıp kavurdu.
Kaş göz etmek deyiminin anlamı nedir
* Vücut diliyle işaret ederek bir şeyi anlatmaya çalışmak.
* Kaş ve göz hareketleriyle bir işaret vermeye, istediğini bu yolla anlatmaya çalışmak.
Örnek: Kalabalıkta kaş göz ederek Hasan’ı çağırmayı düşündü.
Kaş yapayım derken göz çıkartmak deyiminin anlamı
* İyi bir şey yapmak isterken, kötü bir şey yapmak. Bir diğer şekli; kaş yaparken göz çıkarmak.
* İşi düzelteyim, bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek.
Kaşıkla yedirip sapıyla göz çıkartmak deyiminin anlamı
* Yapılan iyiliği hiçe sayıp kötülükte bulunmak.
* Bir iyilik yaptıktan sonra, bu iyiliği hiçe indirecek bir kötülük yapmak.
Kaşıkla verip kepçeyle geri almak deyiminin anlamı
* Biraz yardım edip daha sonra o yardımdan daha büyük bir karşılık almak.
* Küçük bir şey vererek karşılığında çok fazlasını almak.
* Yaptığı bir iyiliğin acısını çıkarırcasına davranmak.
Kaşla göz arasında deyiminin anlamı
* Fark ettirmeden ve çok kısa süre içerisinde.
* Kimseye sezdirmeden ve çok kısa bir zaman içinde, çabucak.
* Çok çabuk, kimsenin sezmesine fırsat vermeyecek kadar az bir zaman içinde.
Örnek: Kuzum, kaşla göz arasında ne zaman geldin ve ne zaman kaybettin paranı? (N. F. Kısakürek)
Örnek 2: Kaşla göz arasında kapıverdi mendili.
Kaşlarını çatmak deyiminin anlamı
* Kızdığını mimikleriyle belli etmek.
* Kızgın, öfkeli ve sinirli olduğunu kaşlarını birbirine yaklaştırarak göstermeye çalışmak.
* Hoşlanmadığı bir durum karşısında sinirlenmek,bu sinirini dışarı vurmasa bile yüz ifadesinden anlamak.
Örnek: Bana öyle kaşlarını çatıp durma!
Örnek 2: Adamın pislikleri gün yüzüne çıkınca kaşlarını çatıp vurdu kapıyı gitti.
Katı yürekli deyiminin anlamı
* Acımazsız (hiç acıması olmayan), merhametsiz kimse.
* Acımasız, vicdansız, merhametsiz, acı veren şeylere aldırmayan.
Örnek: Onun gibi katı yürekli bir insan daha görmedim desem yeridir.
Kayıtsız kalmak deyiminin anlamı
* Umursamamak, ilgilenmemek, aldırış etmemek, önem vermemek.
* Kaydedilmemiş olmak, kayda geçirilmemek.
Örnek: Kuruma alınan eşyanın kimileri kayıtsız kalmış.
Örnek 2: Onun bu kötülüklerine kayıtsız kalmak mümkün mü?
Kazan kaldırmak deyiminin anlamı
* İsyan etmek.
* Yönetime karşı topluca karşı gelmek, baş kaldırmak.
Örnek: Maden işçileri kazan kaldırmış diyorlar.
Kazık yutmuş gibi deyiminin anlamı
Dik bir şekilde oturan ve gezen insanlara söylenen bir söz.
Örnek: Baston yutmuş gibi ortalıkta dolaşıp da asabımı bozma!
Kazın ayağı öyle değil deyiminin anlamı nedir
* Bir durumun aslının göründüğü gibi olmadığı zamanlar söylenir.
* Bir sorunun, bir durumun sanıldığı gibi olmadığını anlatmak için kullanılır.
Keçileri kaçırmak deyiminin anlamı
* Delirmek, çıldırmak.
* Düşünme yeteneğini kaybetmek, aklını oynatmak, delirmek, bunalım içinde olmak.
Örnek: Doktor, keçileri kaçırmış diyorlar!
Örnek 2: Attığı iftiralardan dolayı keçileri kaçırmak üzeriyim.
Örnek 3: Son zamanlarda yaptığı davranışlar nedeniyle keçileri kaçırmışa benziyor.
Örnek 4: Sen adama keçileri kaçırtırsın.!
Kendi kuyusunu kendi kazmak deyiminin anlamı
* Bir başkası için kurduğu tuzak yüzünden zarar görmek.
* Kendine zarar verecek davranışlarda bulunmak.
Örnek: Kendi kuyunu kendin kazdığının farkında değil misin?
Örnek 2: Böyle yaparak o kendi kuyusunu kazdı.
Kedi olalı bir fare tuttu deyiminin anlamı
* Bir işe başladığından beri ilk defa başarı göstermek.
* İlk defa, neden sonra kendisinden beklenen bir iş yapabildi.
Örnek: Temsilcimiz, nihayet kedi olalı bir fare tuttu, yüklü bir iş yakaladı.
Kedi ciğere bakar gibi bakmak deyiminin anlamı
* Bir şeye çok istekle bakmak.
* İmrenerek, iştahla, ele geçirme isteği ile bakmak.
Örnek: Derin bir hayranlıkla gözlerini kıza kaptırmış, kedi ciğere bakar gibi süzüp duruyordu. (H. R. Gürpınar)
Kefeni yırtmak deyiminin anlamı
* Ölümden dönmek.
* Ağır bir hasta ölüm tehlikesini atlamak.
Örnek: Üzülmeyin, kefeni yırttı büyük anneniz.
Kel başa şimşir tarak deyiminin anlamı
* Çok uyumsuz ve uygunsuz şey.
* Pek çok ihtiyaç giderilmeyi beklerken gereksiz özenti ve gösterişi belirtmek için kullanılır.
Keli görünmek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin kusurunun ya da ayıbının ortaya çıkması.
* Bir kabahati, kusuru ortaya çıkmak, anlaşılmak.
Örnek: Kelinin görünmeyeceğini sanıyordu şapşal!
Kelimelerle oynamak deyiminin anlamı
Kelimeleri gerçek imlâ ve anlamlarının dışında kullanmak.
Örnek: Yeni şairler şiirin aralarım yalnızca kullanmıyorlar, aynı zamanda o aralarla özellikle de kelimelerle oynuyorlar.
Kelle götürür gibi deyiminin anlamı
* Gereksiz bir acelecilikle. Bir başka şekli; ateş götürür gibi.
* Gerekli olmayan bir acelecilikle, bir şey ulaştıracakmış gibi çok hızlı koşarak.
Kelle koltukta deyiminin anlamı
* Hayatı tehlike altında.
* Her an ölüme hazırlıklı gezmek.
* Ölüm korkusunu her daim yaşayanlar için kullanılan deyim.
Örnek: Oğlum bu tabancayı bırak artık. Anne ne yapalım hergün kelle koltukta geziyoruz.
Kem küm etmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi ağzında gevelemek, anlamı olmayan sözler söylemek.
* Anlatmak istediğini açık seçik ifade edememek, bir soru karşısında bocalayıp cevap bulamayarak anlamsız sözler söylemek.
* Köşeye sıkışınca saçmalama.
Örnek: Kem küm etme de ne söyleyeceksen söyle çabuk!
Örnek 2: İlk önce oraya gitmediğini söyledi sonra seni görmüşler deyince kem küm etmeye başladı.
Kemerini sıkmak deyiminin anlamı
* Tasarruf etmek, masrafları azaltmaya çalışmak.
* Tutumlu davranmak, açlığa ve susuzluğa katlanmak.
Örnek: Kemerleri sıktıra sıktıra millette hâl bırakmadılar.
Kendi ayağı ile gelmek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin kendi rızası ile gelmesi, zor kullanılmadan, kendi isteğiyle gelmek.
* Emek verilmeksizin elde edilmek. Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek.
Örnek: Sanık, kendi ayağı ile gelip teslim oldu.
Örnek 2: Bu iş kendi ayağı ile geldi, şansım varmış.
Örnek 3: Buraya kendi ayağı ile geldi, sonuçlarına katlanacak.
Örnek 4: Ayağı ile gelen şeyi hiçbir zaman geri çevirmezdi.
Kendi göbeğini kendi kesmek deyiminin anlamı nedir
* Kendi işini kendisi yapmak, kendi işini görmek.
* Gereksinim duyduğu yardımı kimseden alamayarak işini kendi görmek.
Örnek: Federasyon kendi göbek bağını kendi kesecektir. Kendi sorunlarını kendisi çözecektir.
Örnek 2: O her zaman kendi göbeğini kendisi kesmiş, kimseden yardım beklememiştir.
Kendi halinde deyiminin anlamı
* Kendi işi ile ilgilenen, başkalarının işine karışmayan.
* Hiçbir şeye karışmayan, sessiz:
Örnek: Ne istediler garibandan, oysa kendi halinde biriydi.
Örnek 2: Kirli paslı, gösterişsiz, kendi hâlinde bir tekne idi. (B. R. Eyuboğlu)
Kendi hayatını yaşamak deyiminin anlamı
* Kendi verdiği kararlar doğrultusunda yaşamak, başkasının hayatına müdahale etmesine izin vermemek.
* Canının istediği gibi hayatını sürdürmek.
Örnek: Bana karışmaya hakkınız yok, bırakın beni, artık kendi hayatımı yaşamak istiyorum.
Kendi kabuğuna çekilmek deyiminin anlamı
* Başkalarının işine karışmadan kendi işi ile ilgilenmek.
* Çevresiyle ilgisini kesip insanlarla görüşmez olmak.
* Tek başına kalmak, dış dünya ile ilgisini kesmek, kimse ile görüşmemek.
Örnek: Bu yüzden son beş yıldır büsbütün kabuğuma çekildim.
Örnek 2: Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi.
Kendi kendine gelin güvey olmak deyiminin anlamı
* Kendi kendine bir plan yapıp, plan gerçekleşmiş gibi sevinmek.
* Başkalarıyla birlikte kararlaştırılması gereken işi, ilgilinin nasıl karşılayacağını düşünmeden, yalnızca kendisi tasarlayarak olmuş bitmiş, gerçekleşmiş saymak.
* Başkalarının ne diyeceğini hesaba katmadan, bir işi sadece kendi başına tasarlayıp olmuş sayarak sevinmek.
Örnek: Kendi kendine gelin güvey olmayı bırak, bakalım kız ne diyecek bu işe.
Kendi kendini yemek deyiminin anlamı
* Çok kaygılanmak, üzülmek.
* İstediği iş olmadı diye gizli gizli üzülmek, kaygı duymak.
Örnek: Kendi kendimi yedim bitirdim bu iş yüzünden.
Kendi yağıyla kavrulmak deyiminin anlamı
* Başkasından yardım almadan yaşamak.
* Elinde bulunanla, kendi az olanaklarıyla geçinip kimseye muhtaç olmamak.
* Elindekiyle yetinmeye, kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmak; ihtiyaçlarını kendi karşılayarak kimseden yardım istememek.
Örnek: Nasıl olalım, kendi yağımızla kavrulup gidiyoruz işte.
Kendinden geçmek deyiminin anlamı
* Bilinci işlemez olmak, kendini yitirmek, bayılmak.
* Çok mutlu olmak, sevindirici bir olay karşısında coşkuya kapılmak, duygulanmak.
* Durup duruken uyumak, uykuya dalmak, uyuyakalmak, içi geçmek.
Örnek: Dün gece bizim adam yine kendinden geçti, hastaneye zor yetiştirdik.
Kendinden pay biçmek deyiminin anlamı
* Bir olayı karşıdakine anlatırken, kendi hayatından örnek vermek.
* Bir durumu kendi durumu ile ölçüştürmek.
Kendine gelmek deyiminin anlamı
* Sarhoşluktan yada bayıldıktan sonra ayılmak.
* Kendi durumunun farkına varmak.
* Bozuk olan durumu düzelmek.
* Aklı başına gelmek.
Örnek: Oh, nihayet kendine geldi bizim adam!
Kendine yedirememek deyiminin anlamı
* Kendisine yapılan kötü bir davranışı ya da sözü kabullenememek, umursamaz davranamamak.
* Yapılan bir işi onur kırıcı görüp, kişiliğine dokunmuş sayarak tepki göstermek; kendisinin başkasına yapması söz konusu olan işi, kişiliği için uygun görmeyip yapmamak.
Örnek: Şahsıma yapılan bu hakareti bir türlü kendime yediremiyorum.
Kendine yontmak deyiminin anlamı
* Bir durumu kendine çıkar sağlayacak şekilde değiştirmek.
* Başkalarını hiç düşünmeyerek, kendi çıkarını sağlayacak yolda iş görmek, fırsatları kendi çıkarı için kullanmak.
* Ortaya çıkan fırsattan yararlanıp başkalarını düşünmeyerek hep kendi çıkarını sağlayacak yönde hareket etmek.
Örnek: Hep kendine yontma, biraz da bizi düşün, biz de insanız!
Kendini ağırdan satmak deyiminin anlamı
* Naz yapmak, kabul edeceği bir şeyi hemen kabul etmeyerek karşıdakini ısrar etmek zorunda bırakmak.
* Huyların gün yüzüne çıkması.
* Kendisinden yapılması istenen işi, birçok ricadan, birçok ısrardan sonra yapmayı kabul etmek.
Örnek: Kendini ağır satmakla adam olduğunu mu kanıtlayacak?
Kendini bulmak deyiminin anlamı
* Kendine gelmek.
* Kendi hayatından izler bulmak, kişiliğini bulmak.
* Maddi ve manevi konularda kendine gelmek, iyi bir duruma kavuşmak.
* Farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak.
Örnek: İnsan, yaşamının her döneminde onlarda kendini bulur.
Örnek 2: Nihayet kendimi buldum, bundan böyle ekonomik sıkıntı çekmeyeceğim.
Kendini beğenmek deyiminin anlamı
* Çok kibirli ve kendini diğer insanlardan üstün gören kimse.
* Başkalarını küçümseyerek kendini onlardan önemli, üstün görmek.
Örnek: Çevresindekilerden daha üstün niteliklere sahip olduğunu düşünen, kendini beğenmiş biriydi.
Kendini ateşe atmak deyiminin anlamı
* Kendini çok zor bir durum içine sokmak.
* Tehlikesi apaçık olan bir işe girişmek.
* Bilerek zor ve tehlikeli bir işe girişmek.
Örnek: Kendisini ateşe atmasına izin mi vereceksiniz?
Kendini alamamak deyiminin anlamı
* Bir şeyi yapmayı bırakamamak.
* İstemeyerek bir işi yapmak durumunda kalmak, yapmamayı edememek, kendini tutamayıp yapmak.
Örnek: Ona bir tokat atmaktan kendimi alamadım işte!
Örnek 2: Kardeşim o kadar tatlı ki onu öpmekten kendimi alamıyorum.
Örnek 3: Öğretmenimiz dersi o kadar güzel anlatıyor ki onu dinlemekten kendimi alamıyorum.
Kendini kaptırmak deyiminin anlamı
* Bir şeye saplantılı hâle gelmek, etkisine katılmak, bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek, ona kendini çok vermek.
* Uğraşmaya başladığı bir işten başka şeyi gözü görmez olmak, kendini o işe vermek.
Örnek: Bu yaştan sonra kendimi sigaraya kaptıracağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu.
Kendini göstermek deyiminin anlamı
* Kendi olumlu özelliklerini ön plana çıkmak.
* Belirmek, ortaya çıkmak.
* İyi yönlerini, beğenilecek özelliklerini ortaya koymak, gücünü göstermek.
Örnek: Uzun bir aradan sonra sergi açmaya, kendini göstermeye karar verdi.
Kendini dinlemek deyiminin anlamı
* Kendinin hasta olduğuna inanarak, sürekli olarak kendisinde hastalık belirtilerini aramak yani önemsiz rahatsızlıkları büyüterek sürekli bir hastalık kuruntusu, tedirginliği içinde bulunmak.
* Sessiz sakin bir yerde zaman geçirmek, tatil yapmak.
Örnek: Uzun bir süre kendimi dinledim, olup biteni tekrar tekrar gözden geçirdim.
Kendini dev aynasında görmek deyiminin anlamı
* Kendini çok büyük, önemli bir kişi saymak.
* Kendisini olduğundan büyük bir adam sanmak; üstün, yetenekli, güçlü görmek, büyüklenmek.
Örnek: Kendini dev aynasında görmekten ne zaman vaz geçeceksin ha!
Kendini kaybetmek deyiminin anlamı
* Ne yaptığını bilmeyecek duruma gelmek, çok öfkelenmek yani kızgınlık, öfke yüzünden ne yaptığını bilmeyecek hâle gelmek.
* Bilincini yitirmek, bayılmak.
Örnek: Bir iki söz söyledikten sonra kendini kaybetti, oraya yığılıverdi.
Kendini toplamak deyiminin anlamı
* İyileşmek ya da durumunu düzeltmek.
* Dikkati yoğunlaştırmak.
* Sağlığına kavuşmak.
Örnek: Bizim oğlan kendini iyice toparladı, şimdi ev almayı düşünüyor.
Örnek 2: Moralim çok bozuk ama kendimi toplamaya çalışıyorum.
Örnek 3: Gidişatını hiç beğenmiyorum, acilen kendini toplamalısın.
Kendini vermek deyiminin anlamı nedir
* Tüm imkânlarını seferber ederek bir şey ile ilgilenmek, var gücüyle bir şeyi yapmak.
* Bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka şeylerle ilgisini kesip yalnızca onunla ilgilenmek, bir şeyi tüm gücüyle yapmaya çalışmak.
Örnek: İşe henüz kendini vermiş sayılmaz.
Kendini tutamamak deyiminin anlamı
* Kendini engelleyemeyerek yapmak istemediği bir şeyi yapmak.
* Kendine hâkim olamamak, tepki gösttermek.
* Bir durum karşısında sessiz ve duygusuz kalamamak, bir şeyler söylemek.
Örnek: Kendimi tutamadım, ben de ağlamaya başladım.
Kendisiyle barışık olmak deyiminin anlamı
* Kendini olduğu gibi kabul ederek, kendini kötü ya da çirkin görmemek.
* Kendini seven, kendine zulm etmeyen kendini kabul etmiş.
* Kendini olduğu gibi kabullenebilmek ve eksiklerinden dolayı ruh halini bozmamak.
Örnek: Yetişme döneminde sevilmiş, kişiliğine saygı gösterilmiş, kendisiyle barışık bir insan değilseniz yaşamda karşılaşacağınız kimi güçlüklerin üstesinden gelemezsiniz.
Kene gibi yapışmak deyiminin anlamı
* Hiç yanından ayrılmayarak rahatsızlık vermek, yakasını bırakmamak.
* İstenmediği halde bir kimsenin peşinden hiç ayrılmamak.
* Yakasını bir türlü bırakmamak; istenmediği hâlde, çıkar sağladığı için birinin peşini bırakmamak.
Örnek: Kene gibi yapışmıştı adamın yakasına, peşini bir türlü bırakmıyordu.
Kerameti kendinden menkul deyiminin anlamı
* Yüceliği sorgulanamayan, kendi değerini kendisinden alan.
* Sahip olduğu nitelikleri abartarak söyleyen kimse için kullanılan bir söz.
* Çok büyük işler yaptığını belirtiyor ama bunu doğrulayacak ne kanıt ne de kimse var ortalıkta.
Örnek: Kerameti kendinden menkul şeyhler gibi bu armağanlar onların eksik olan kabiliyetlerinin bir çeşit icazeti oluyor. (H. Taner)
Kesenin ağzını açmak deyiminin anlamı
Bolca para harcamak, bolca para harcamaya başlamak.
Örnek: Anlaşılan kayınpeder kesenin ağzını açmıştı.
Örnek 2: Babam kesenin ağzını açtı nihayet.
Örnek 3: Balo ve kokteyl partisine bir davetiye alabilmek için keselerinin ağzını açmak kifayet etmezse avuçlarını açarlar. (H. E. Adıvar)
Keyfinin kahyası olmamak deyiminin anlamı
* Sen benim yapıp ettiklerime karışamazsın! anlamında kullanılır.
* Birisine karışmaya hakkı olmamak, istediği gibi yaşamasına engel, mani olmamak.
Örnek: O benim keyfimin kâhyası olamaz, ben dilediğim gibi yaşarım, karışamaz bana!
Örnek 2: Sen benim keyfimin kâhyası mısın dedi. nasıl istersem öyle davranırım.
Keyif çatmak deyiminin anlamı
* Eğlenmek ya da eğlenceli bir şey yapmak.
* Eğlenerek hoş vakit geçirmek.
* Neşeli olmak, hoş ve eğlenceli zaman geçirmek.
Örnek: İşi nihayet bitirmiştik, sıra şimdi keyif çatmaya gelmişti.
Örnek 2: Bu yıl tatilde iyi keyif çattık ama.
Keyif ehli deyiminin anlamı
* Hayatını keyif ve eğlence içinde geçiren insan.
* Rahatına düşkün kimse, zevkinden bol bol yararlanan.
Örnek: Oldukça rahat, keyif ehli bir insandı.
Örnek 2: O derece keyif ehli bir adam ki nerde bir gırgır, eğlence orda o.
Kıl payı (kalmak) deyiminin anlamı
* Neredeyse, çok yakın, son anda gibi anlamlarda kullanılır.
* Çok az, az bir fark (kalmak).
Örnek: At o derece hızlı geliyordu ki adamı ezmeye kıl payı kalmıştı.
Örnek 2: Araba o hızla virajı alamadı, uçuruma yuvarlanmasına kıl payı kalmıştı.
Kılı kırk yarmak deyiminin anlamı
* Bir şeyi en ince detaylarına kadar incelemek, çok titizlik göstermek.
* Seçim yaparken dikkatli olmak, en ufak kusuru bile kabul etmemek.
* Titizlenmek, çok dikkat ederek en ince ayrıntılarına kadar incelemek, önemle üstünde durmak.
Örnek: Seçtiğin konuyu, kılı kırk yararcasına incelediğin anlaşılıyor.
Örnek 2: Bir malı almadan önce kılı kırk yararcasına evirir çevirir ve öyle alırdı.
Kılına dokunmamak deyiminin anlamı
* Kimseye en ufak bir zarar vermemek.
* Bir kimseye, zarar verebilecek en ufak davranıştan bile kaçınmak.
Örnek: Arkası güçlü adamın kılına bile dokunamazsın.
Örnek 2: İnan anne, kılına bile dokunmadım kardeşimin!
Kılını kıpırdatmamak deyiminin anlamı
Kötü bir durum karşısında hiç tepki vermemek, yardım etmeye yanaşmamak, ilgisiz kalmak, harekete geçmemek. Bir diğer şekli; kılını bile oynatmamak.
Örnek: Olay yerinde, herkes telaş içindeyken o kılını bile kıpırdatmıyordu.
Örnek 2: Onca insan üstüme yürüdü ama o kılını bile kıpırdatmadı.
Kıran girmek deyiminin anlamı
* Bir durum karşısında en küçük bir tepki bile göstermemek.
* Hiçbir şey yapmamak, harekete geçmemek.
* Daha önce bulunan şey bulunmaz olmak.
* Hayvanlar ya da insanlar arasında öldürücü bir hastalık yayılmak, kısa bir zaman içinde çok sayıda ölmek.
Örnek: Kıran girdi, bütün koyunlar telef oldu.
Örnek 2: Bu yıl sığırlara kıran girdi.
Kırık dökük deyiminin anlamı
* Eşya için; düzgün olmayan, hasarlı, eski, çürük, değersiz.
* Söz için; düzgün olmayan, dağınık, parça parça.
Örnek: Kırık dökük birkaç masa, sandalyeyle büro açılır mı?
Örnek 2: Çocuk kırık dökük sözlerle derdini anlattı.
Örnek 3: Şu kırık dökük eşyaları ortadan kaldırın hemen!
Kırıp geçirmek deyiminin anlamı
* Çok sayıda canlı varlığın yok olması.
* Bir kalabalığı çok güldürmek. (Garip olan söz ve davranışlarıyla herkesi güldürmekten katıltmak).
* Çok sert davranmak.
* Yakıp yıkarak, öldürerek ya da baskı uygulayarak vb. çok büyük zarar vermek.
Örnek: Hastalık köyü kırıp geçirdi.
Örnek 2: Yeni müdür memurlarını kırıp geçiriyor.
Kırk dereden su getirmek deyiminin anlamı
* Bir sürü bahane uydurmak.
* Birini kandırmak için çok dolambaçlı gerekçeler ileri sürmek, ikna edebilmek için çok uğraşmak.
Örnek: Ne inatçı adammış, bir evet demek için kırk dereden su getirtti bana.
Kırk tarakta bezi bulunmak deyiminin anlamı
* Çok fazla şeyle ilgilenmek, çok fazla yerde bulunmak anlamında kullanılır.
* Birbirinden farklı birçok işle uğraşmak, birçok ilişkisi bulunmak, gizli ilişkileri olmak.
Örnek: Ne iş yaptığı belli değil, kırk tarakta bezi var adamın.
Kırklara karışmak deyiminin anlamı
* Ermek.
* Hiçbir iz bırakmadan kaybolmak.
* Bir kimse artık ortalarda görünmez olmak
* Kaybolmak, görünürlerde olmamak.
Örnek: Ahmet’i gördünüz mü bir aydır kırklara karışmış.
Kısmeti açılmak deyiminin anlamı
* Bir kimsenin evlenmek isteyeninin çıkması.
* Kazancı artmak, iyi kazanmaya başlamak, başına iyi şeyler gelmeye başlamak.
Örnek: Bu miras kızın kısmetini de açtı hani!
Örnek 2: Kısmetim açıldı galiba bugün iyi balık avladık.
Kısmetini ayağıyla tepmek deyiminin anlamı
* Önüne çıkan bir fırsatı isteyerek geri çevirmek.
* Kavuşacağı iyi bir durumu, kıymetini bilmeyerek reddetmek; istememek, değerlendirememek.
Örnek: Allah için çok güzel ve dürüst bir kızdı ama kısmetini ayağıyla tepti.
Kıssadan hisse almak deyiminin anlamı
* Bir olaydan, anlatılan bir hikâyeden ders çıkarmak.
* Bir öyküden ders ve ibret çıkarmak.
* Önceden yaşanılan olaylardan ders çıkartarak aynı hataları tekrar bizlerin yapmaması veya insanların olaylar karşısındaki tutumlarından ibret almak.
Kıt kanaat geçinmek deyiminin anlamı
* Zorlukla geçinmek.
* Yoksulluk içinde, zar zor ve güçlükle geçinmek.
Örnek: Bir zamanlar biz de kıt kanaat geçiniyorduk.
Örnek 2: Kıt kanaat geçinecek kadar az rızka sabredenlere müjdeler olsun. (Hadis)
Kıvamına gelmek deyiminin anlamı
* Bir şeyi yapmak için en uygun zamanın gelmesi.
* En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek.
Örnek: Kâhya, vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi, demişti. (S. Kocagöz)
Örnek 2: Dışarıda şimşekler çakıp gök gürülderken koyunlar kızarmaya başlamış, kazanlar dolusu hoşaf çoktan kıvama gelmişti. (İ. O. A)
Kıvamını bulmak deyiminin anlamı
* Şartların uygun olduğu zamanlarda şekilde gerçekleşme.
* Bir kimsenin istenen şeyi yapacak duruma gelmesi.
* En uygun zamanında olmak, gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, istenilen duruma gelmek.
Kıyamet kopmak deyiminin anlamı
* Çok gürültü, patırtı ve telaş olmak.
* Kıyamet günü gelmek.
Örnek: Kıyamet günü gelecek ve insanlar sonunda hesaba çekilecekler.
Kızılca kıyamet kopmak deyiminin anlamı
* Kavga, gürültü çıkmak. Kıyamet kopmak deyiminin bir kat daha kuvvetlendirilmiş şekli.
* Bir meselede büyük, aşırı, gürültülü bir kavgaya yol açmak; yüksek sesli tartışma başlatmak.
Örnek: Sizin bostanlara su vermeyeceğim deyince kızılca kıyamet koptu.
Örnek 2: Arkadaşıma küsünce kızılca kıyameti kopardı.
Örnek 3: Ona kendini bu kadar beğenme diyince kızılca kıyameti kopardı.
Kızarıp bozarmak deyiminin anlamı
* Utançtan dolayı kızarmak, renkten renge girmek.
* Utanarak renkten renge girmek, kimi duyguların etkisiyle yüzünün rengi değişmek.
* Utanç, öfke gibi duygularla yüzünün rengi değişmek.
Örnek: Pot kırdığını anlayınca ne yapacağını şaşırdı, kızarıp bozaran yüzünü kapatmaya çalıştı.
Kilit noktası deyiminin anlamı
* Bir şeyin en önemli ve zor kısmı.
* Bütün işlerin çözümlenmesi ona bağlı olan önemli unsur, üzerinde durulması gereken en önemli nokta, makam veya yer.
Örnek: Bu savaşın kilit noktası ortadoğu.
Örnek 2: İstanbul’daki olayların kilit noktası Beykoz’dur demedi deme!
Kim vurduya gitmek deyiminin anlamı
* Zarar gören bir şeyin ya da kimsenin kimden zarar gördüğünün anlaşılamaması.
* Bir kalabalık arasında vurulan, öldürülen kimseyi kimin vurduğu, öldürdüğü belli olmamak.
* Bir kargaşa anında ve kalabalık arasında kimin tarafından vurulduğu veya dövüldüğü belli olmamak.
Örnek: Ahmet dikkat et bu kargaşada kim vurduya gitme sakın.
Kimseye eyvallah etmemek deyiminin anlamı
* Kimseye minnet etmemek, kimseye boyun eğmemek.
* Kimseden yardım ve iyilik beklememek, kimsenin minneti altına girmemek.
Örnek: Aç kaldı, susuz kaldı ama kimseye eyvallah etmedi.
Örnek 2: Bu yaşa kadar kimseye eyvallah etmedim, bundan sonra da edecek değilim.
Kirişi kırmak deyiminin anlamı
Kaçıp gitmek, bulunduğu yerden gizlice ve çabucak ayrılmak.
Örnek: Kavga başlayınca kirişi kırarım diye düşündü.
Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek deyiminin anlamı
* Bir kimsenin kusur ve hatalarını ortaya çıkarmak.
* Birinin gizli kalmış ayıplarını, sakladıklarını ve kusurlarını açığa vurmak, başkalarına anlatmak.
* Ayıp, suç ve kusurlarını, gizli kalmış yolsuzluklarını açığa çıkarmak; açıklamak, söylemek.
Örnek: Kirli çamaşırları ortaya dökülünce ne yapacağını şaşırdı.
Kitaba el basmak deyiminin anlamı
* Kutsal kitap üzerine yemin etmek.
* Elini kutsal kitap olan Kur’ân-ı Kerim üzerine koyarak yemin etmek.
Örnek: Kitaba el basarım ki şunu şöyle yapacam…
Kitabına uydurmak deyiminin anlamı
* Yasa ve kuralların açıklarını kullanarak menfaat sağlamak.
* Kanunî olmayan bir işi kimi boşluklardan yararlanarak kanunî imiş gibi göstermek.
Örnek: İşi kitabına uydurmuşlar, çok zengin olmuşlardı.
Klavye erkeği deyiminin anlamı
Sosyal medyada, gerçek hayatta olmadığından daha cesur ve iddialı konuşan kimse.
Örnek: Senin gibi klavye erkeğini çok gördük, oturduğun yerden atmak kolay.
Kof çıkmak deyiminin anlamı
* Kendisinden çok şey beklenen bir kimsenin ya da şeyin bu isteklerin hiçbirini karşılayamayacak durumda olduğunun anlaşılması.
* Bir kimse umulduğu gibi çıkmamak, bilgisiz, değersiz, yeteneksiz, işe yaramaz biri olduğu anlaşılmak.
* İşe yaramadığı, sanıldığı gibi olmadığı, boş ve değersiz bir kişi olduğu anlaşılmak.
Kokusu çıkmak deyim anlamı
* Gizli tutulan bir iş anlaşılmak.
* Gizli yapılmış bir iş, daha sonra herkes tarafından bilinir olmaya başlamak.
Örnek: Bu işin kokusu çıkar diye korkuyorum.
Örnek 2: Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler. (S. Ali)
Kol kanat germek deyiminin anlamı
Yardım etmek, korumak, gözetmek, bir kimseyi koruyuculuğu altına almak.
Örnek: Zor zamanlarımda bana kol kanat gerecek birilerini bulamadım.
Örnek 2: Annem, vefat etmeden önce bana kol kanat gererdi.
Kolaçan etmek deyiminin anlamı
* Kontrol etmek, göz gezdirmek, göz atmak, bakmak.
* Çevrede olup biteni anlamak için dolaşmak.
* Çevresini ya da kendisinden istenilen yeri dolaşıp ne var ne yok diye bakmak, olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak.
Örnek: Bir kişi etrafı şöyle bir kolaçan etsin de gelsin.
Örnek 2: Odayı bir kolaçan edip çıktı.
Kolayına kaçmak deyiminin anlamı
* Bir şeyin kalitesine bakmaksızın en kolay yoluyla yapmak, kestirme yolu seçmek.
* Derinliğine araştırmadan basit olarak düşünmek, yüzeyde kalmak, tembellik etmek.
Örnek: O her zaman böyledir; hep işin kolayına kaçar.
Örnek 2: İşin kolayına kaçmak bana yakışmaz.
Örnek 3: Kolayına kaçarsan iyi bir iş çıkmaz.
Koltukları kabarmak deyiminin anlamı
Kendine ya da yakınlarına yapılan övgüden kıvanç duymak, böbürlenmek, mutlu olmak.
Örnek: Oğlun oldukça becerikli dedikleri zaman koltuklarım kabardı doğrusu.
Örnek 2: Memnun oldu, koltukları kabardı, sevinçle gözlerimin içine baktı. (E. İ. Benice)
Örnek 3: Ahmet babasına o gün olanları anlattığında babasının onu övmesi üzerine koltukları kabardı ve tabağı annesine uzattı.
Kolu kanadı kırılmak deyiminin anlamı nedir
* Çaresiz duruma düşmek, bir şey yapamaz hâle gelmek.
* Para gücünü ya da yardımcılarını vb. yitirdiği için bir şey yapamayacak duruma düşmek.
Örnek: Kolu kanadı kırılmış bir vaziyette dolaşıyordu.
DEYİM NEDİR?
Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı ya da söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.
Diğer bir deyişle Deyim; Genellikle gerçek anlamından uzaklaşmış birden çok sözcükten oluşan, bir kavramı ya da durumu karşılayan kalıplaşmış sözcük gruplarına “deyim” denir.
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
1. Deyimler kalıplaşmış sözlerdir, kelimelerin yerleri değiştirilemez ve aynı anlama bile gelse yerine başka bir sözcük getirilemez. Farklı bir sözcük getirilir veya sözcüklerin yeri değiştirilirse, ifade etmeye çalışılan düşünce anlamlı ve cümle akşına uygun olsa bile kullanılan söz grubu deyim sayılmaz.
“Başını taştan taşa vurmak” deyimi “kafasını taştan taşa vurmak” biçiminde söylenemez.
“Tut kelin perçeminden” deyimi” kelin perçeminden tut” biçiminde kullanılamaz.
2. Deyimler en az iki sözcükten oluşan söz gruplarıdır. Bir sözcük tek başına deyim oluşturamaz.
– Ağzını aramak
– Bozuntuya vermemek
– Fikir yürütmek
– Ekmeğini taştan çıkarmak
– Elinden geleni ardına koymamak
3. Deyimler farklı farklı söz grupları biçiminde meydana gelmişlerdir. Deyimleri oluşum şekillerine göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabiliriz.
İsim Tamlaması Biçiminde Olanlar
Ateş pahası, ekmek kapısı, balık istifi, eşek şakası, anasının gözü vb.
Sıfat Tamlaması Biçiminde Olanlar
Kara cahil, deli fişek, yarım ağız, püsküllü bela vb.
Kurallı Bileşik Sıfat Biçiminde Olanlar
Çenesi düşük, içten pazarlıklı, eli açık, maymun iştahlı, gözü kara vb.
Mastar Grubu Biçiminde Olanlar
Acemilik çekmek, ciğeri beş para etmemek, suratı bir karış asılmak, iki ayağını bir pabuca sokmak, etekleri zil çalmak, göz dikmek, aldırış etmemek vb.
Cümle Biçiminde Olanlar
Adet yerini bulsun. Dostlar alışverişte görsün. Delik büyük yama küçük. Fol yok yumurta yok. Ayıkla pirincin taşını vb.
(Eksiltili cümle, ikileme vb biçiminde olan deyimler de vardır.)
4. Ne kadar fazla sözcükten oluşursa oluşsun deyimler tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Deyimleri atasözlerinden ayıran en önemli özellik de budur. Atasözlerinin arka planında öğüt verme, ders çıkarma gibi unsurlar varken deyimler yalnızca bir durumu bir kavramı belirten anlatım kalıplarıdır.
Çoban kulübesinde padişah rüyası görmek: Hayalcilik
Üstüne tuz biber ekmek: Kusuru artıracak harekette bulunmak
Suya götürüp susuz getirmek: Herhangi bir işte diğerini alt etmek
Atı alan Üsküdar’ı geçti: Fırsatı kaçırmak
Havanda su dövmek: Boşuna uğraşmak
Deveye sormuşlar: Neden boynun eğri? “Nerem doğru ki” demiş: İşin her tarafının bozuk olması durumu
5. Deyimlerin büyük çoğunluğu mecaz anlamlıdır, yani deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam farklıdır.
Küplere binmek: Sinirlenmek (Küpün üzerine oturmak anlamında değildir.)
Derdini dökmek: Çekilen sıkıntıların bir bir anlatılması.
Ayağının tozuyla: Gelir gelmez
Burun kıvırmak: Beğenmemek
Sinekten yağ çıkarmak: Olamayacak yerden çıkar sağlamaya çalışmak
Ağzı açık ayran delisi: Aptal aptal bakan avanak
6. Sayıları az da olsa gerçek anlamlı deyimler de vardır. Deyim içindeki sözcüklerin karşıladıkları anlamlar ile deyimin karşıladığı anlam aynıdır.
Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan işin en önemli, en zor bölümü bitti.
İyi gün dostu olmak: Sadece iyi günlerde görünmek.
Kimi kimsesi olmamak: Yakını, eşi, dostu bulunmamak.
Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay olan aynı zamanda kıymetli olan şey