Ah Leyla! Yüreği, gözleri ve saçlarından da kara Leyla… İsminle bu denli müsemma mı olmalıydı ufkun da? Gece karası gönlünden diline yansıyan sorulara bakılırsa; şafaktan bihabersin, ondan bu vaveyla…
İsyanı vardı. İsyanı yine kabarmıştı. İsyanı ona nisyan kapılarını açmıştı. Sayısız kapı vardı önünde; hangisinden yana yön çevirse durup düşünme gereği duyuyor ancak hatırlayamıyordu. O kapıya neden yöneldiğini, kapının nereye açıldığını, eşikte kendisini nelerin beklediğini, hangi anahtarla açıldığını, anahtarı nereye bıraktığını… Dahası geri dönmek istese nasıl gerisin geri döneceğini de unutmuştu ansızın. Kime gideceğini de…
***
Ah Leyla! Yüreği, gözleri ve saçlarından da kara Leyla… İsminle bu denli müsemma mı olmalıydı ufkun da? Gece karası gönlünden diline yansıyan sorulara bakılırsa; şafaktan bihabersin, ondan bu vaveyla…
“Kadın olmak neden bu kadar zor?” diye soruyorsun ya! Aslında kadın olmak zor mu değil mi, onu sormuyorsun. İsyan ediyorsun kadın olmuşluğuna. Kadın olarak yaratıldığına… Erkek değil de kız doğduğuna… Ve unutuyorsun! Ne çok şeyi unutturmuş sana isyanın, bir bilebilsen… Ne çok mahrum bırakmış seni intizarın, bir anlayabilsen… Sinende nasıl bir mücevher saklı Leyla, farkına bir varabilsen…
İşte o zaman; bildiğin, anladığın ve fark ettiğin anda göreceksin ki sen bu kâinatın bir özüsün! Bir diğer özü olan erkekten sadece letafet ve zarafetinle ayrılmaktasın. Kul olarak birsiniz, ceza ve ödülde birsiniz, sorumluluk ve şerefte birsiniz, namus ve haysiyette birsiniz, önem ve kıymette birsiniz… Fıtri bir takım temayüller, düşünce sistemi –algı hususunda- ve fiziki yapınızın farklı olması; birinizin yukarı birinizin aşağı olmasını gerektirmez ki! O anlama da gelmiyor üstelik…
Hayata dair beklentilerin var, biliyorum! Beklentilerinin hiçbirinin karşılanmadığından dem vuruyorsun, anlıyorum… Sitemine hak da veriyorum. Ancak isyanında haksız ve hadsizsin, bunu bil ve aklını başına devşir. Bir başkasının aklıyla ve başka başka bakış açılarıyla neden bakıyorsun olaylara? Başkasının yorumları neden bu kadar yer ediniyor dünyanda? İpe sapa gelmezler oysa… Dünyaya bir de iman penceresinden bakmalısın, mutlaka…
“Kadın ve erkek neden eşit değil?” diye soruyorsun ya! Aslında cevap aramıyor; yaratılıştan gelen eşitliği formülüz etmeye, hayatın her karesine eklemeye çalışıyorsun… Doğru olan, gerekli olan, adil olan bu sanıyorsun. Ve böyle ol-a-madığı için de isyan ediyorsun…
Peki, isyanın kime? Uygulamalarından hoşnut kalmadığın, yaklaşımından razı olmadığın kim? Söyle…
Baban mı?
Bakma sen, geleneksel –cahili- bir düşüncenin tesiriyle canı kimi isterse ve istediği ücretle seni verebileceği/satabileceği hakkına sahip olduğu zannıyla imalı söylemlerine. Seni yaratan Rabbinin, babanı sana veli kılması öyle hikmetlere haiz ki; her biri birbirinden kıymetli. En başta narin ve nazik duygu dünyanda sırtını güvenle dayayabileceğin “koca çınar”ın o senin… Ve o, imandan mahrum kaldıysa; seni de öyle bıraktıysa isyandan ve nefretten evla “babasının annesi” olmak düşer payına…
Kocan mı?
Bakma sen, onun nefsini/şehvetini tatmin için yaratılan süslü bir mahlûk olduğun algısını, her fırsatta üstelik ayet ve hadisleri de sıralayarak oluşturduğuna. Bakma sen Leyla, kocanın öyle sandığına! Seni var eden Rabbinin, seni kocana emanet etmesi öyle hikmetlere haiz ki; her biri birbirinden özel ve güzel. En başta soğuğa-sıcağa ve açığa-kusura karşı “libasın” o senin… Şunu bil ki caziben ve alımınla bir tek onun nefsine hitap etmen –gerekliliği-; ne köle oluşundan ne de onun bu talebinin mukaddesatındandır! Çevrene çizilen sınırlar, âlemi kuşatacak sırrı bağrında taşıyor oluşundan ve sınır dışına taşması durumunun vahametindendir.
Düşünsene Leyla; kan nasıl da ab-ı hayattır! Ancak dâhilde kaldığı sürece bu böyledir. Zira harice çıkınca; sınırlarını aşıp damarlardan dökülmeye başladığı an –salisesinde- kirlenir ve kirletir…
İşte, kadın da kan gibidir! Ab-ı hayat olsun; kalpleri ihya ve inşada etkin rol oynasın diye şefkat abidesi olarak halk edilmiştir. Şu sözüm ona modern hayatsa seni –kadını- ab-ı memat etme yolunda kirletmeye çalışmakta! Zira sen kirlenirsen kalpler kirlenir… Sen kirlenirsen âlemler -elinle/dilinle- kirletilir… Anla artık Leyla, ne olur anla!
Anla ki; şu meşum çağ, alet edemesin seni kapkara oyunlarına… Anla ki; şu habis zihniyet, nemalanamasın sevgi ve şefkatinden… Anla ki; şu insi iblisler, seni değerden düşüremesinler; varlığın ab-ı hayat iken ab-ı memata dönüştüremesinler…
Yaklaşım ve uygulamalarından razı olmadığın Rabbin mi yoksa? İsyanın Allah”a mı, ha Leyla?
“Kadın olarak yaratan O olduğuna göre!” diyorsun, öyle mi?
Evet, yaratan da O (CC), cinsiyetini kadın olarak takdir buyuran da! Ve sana yerini, konumunu, ehemini, değerini ve dahi haddini bildiren de… Hal böyleyken kendini neden O”nun söylemleri cihetiyle değil de sığ bir takım ideolojilerin güdümünde konumlandırıyorsun? Neden babanın, ağabeyinin, kocanın hatalarının faturasını O”na kesme eğilimleri gösteriyorsun? Nasıl oluyor da o tertemiz fıtratına inadına lekeler konduruyorsun? Güzel ve mis kokulu bir gül iken; koparılıp atılıp ayaklar altında çiğnenmeyi, pörsütülmeyi kendine reva mı görüyorsun…
Hayır, hayır abartmıyorum! Sen, kendine modern dünyanın gözlükleriyle bakmaya devam ettiğin sürece horlanmaya, aşağılanmaya devam edecek; isyanlar içinde yüzdükçe de mutlu ve mesrur olamayacaksın… Hakeza sen değerini –rabbinin sana bildirdiği cihette- bilmediğin sürece de sana verilen değerlerin hiçbiri kayda değer olmayacak… Zira ya yüzünün güzelliği, ya dilinin işgüzarlığı, ya endamının alımı yatacak altında, sana atfedilen önem(!)in. Onlar da nereye kadar sürer, az çok tahmin edersin…
Kadın olmak neden bu kadar zor, biliyor musun Leyla? Gerçekten kadın olamadığın için! Kadınlığından azade iğreti bir hayatı kuşanmaya çalıştığın için. Kadınlığın keşfine ve zevkine varamadığın; ulaşma yollarına yönelmediğin için. Modern hayatın algılarına gözünü, kulağını, gönlünü ve ruhunu kaptırdığın için. Ve en mühimi de bir kadın olarak Rabbinin “Ol” dediği yerde olmadığın, “Dur” dediği yerde durmadığın için zor…
Şunu bil ki; horoz rolüne soyunan bir tavuk misali her ötüşün tiz bir ses olarak yankılanacak kulaklarda… Nihayetinde ise -tabiri caizse- ne horoza dönüşebileceksin ne de onca kabarmadan sonra anaç bir tavuğun rolüne bürünebileceksin… Ve sen, sen –kadın- olmaktan çıkıp bir metaa dönüşeceksin!
Bunu asla istemez; kabul de etmezsin, öyle değil mi Leyla?
Elif Yüksek / Nisanur Dergisi