Miraç; Hz. Muhammed (SAV)`in bütün insanlığı temsilen yüce Allah`ın huzuruna yükselişidir. Recep ayının 27. gecesi gerçekleşen bu büyük buluşma, bizlere şunu göstermiştir ki; meleklerin makamından da daha yukarıda yer alan bu ulvi makama beşeriyet de ulaşabilir. Yüksek ahlak, gönül-ruh temizliği ve Allah`a bağlılık ile bu makama ulaşılabilir. Bu gecede farz kılınan namaz aslında dünyadan uhrevi âleme yükselişi ve arınmayı ifade eder.
“Miraç“, Arapçada merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek manalarına gelir. Bu hadise iki kısımdan oluşur.
Birinci kısımda Resulullah (SAV) Mescid-i Haram”dan Beytul Makdis”e götürülür ki gece yürüyüşü anlamına gelen bu olaya “İsra” adı verilir. Kur”an-ı Kerim”de İsra hadisesi şöyle anlatılır:
“Bir gece kulumuz Muhammed`e ayetlerimizin bazılarını gösterelim diye kulunu Mescid”ul Haram”dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa`ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O gerçekten işitendir, görendir.” (İsra / 1)
Miraç olarak adlandırılan ikinci aşamanın ayrıntıları Kur”an-ı Kerim”de geçmez fakat Necm Suresi 7-18. ayetlerde şu şekilde anlatılır:
“Kendisi en yüksek ufukta iken… Sonra (Muhammed`e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız? And olsun onu, önceden bir defa daha görmüştü, Sidretü`l-Müntehâ`nın yanında. Cennetü`l Me`vâ”da onun yanındadır. Sidre`yi kaplayan kaplamıştı. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. And olsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.”
Birçok sahih hadiste de teferruatları anlatılır. Buhari ve Müslim”de yer alan rivayetlere göre olay şöyle olmuştur:
Peygamberimiz (SAV) Mekke`de evindeyken Hz. Cebrail (AS) bazı meleklerle birlikte gelerek Peygamberimizin göğsünü açtılar. İçini zemzem ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman nuru doldurdular. Daha sonra Hz. Cebrail Peygamberimiz (SAV)”i Burak denilen bir bineğe bindirerek birlikte Kudüs`teki Mescid-i Aksa”ya geldiler. Bütün peygamberlere imamlık yapmış ve hep beraber namaz kılmışlardır.
Daha sonra buradan göklere çıktılar. Birinci kat semaya vardıklarında Hz. Cebrail “göklerin kapısını açın” dedi. Görevli melek “kimsin” diye sordu.
“Ben Cebrail”im.”
“Yanında kim var?”
“Muhammed var.”
Kapı açıldı ve Peygamberimiz (SAV) birinci semaya vardı. Orada sağında ve solunda birçok gölgeler olan birini gördü. Bu adam sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu. “Merhaba salih Peygamber, hoş geldin iyi oğul” dedi. Cebrail”e bu şahsın kim olduğunu sordu. Hz. Cebrail “O Adem”dir, etrafındaki gölgeler de onun soyundan gelenlerdir. Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardır” dedi. Hz. Adem sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu; soluna baktıkça da üzülüp, ağlıyordu.
Peygamberimiz (SAV) Cebrail`in kılavuzluğunda yoluna devam etti. İkinci kat semaya vardılar. Orada Hz. Yahya ve Hz. İsa, üçüncü kat semada Hz. Yusuf, dördüncü kat semada Hz. İdris, beşinci kat semada Hz. Harun, altıncı kat semada Hz. Musa ve yedinci kat semada da Hz. İbrahim (aleyhimusselam) ile karşılaştılar. Karşılaştığı peygamberlerin her biri kendisini selamlayarak “Hoş geldin salih Peygamber, iyi kardeş” dediler. Daha sonra Sidretü`l Müntehâ”ya vardılar. Burası peygamberler ve meleklerin erişebildikleri en son noktadır. Ondan ilerisine ne bir melek ne de bir peygamber yaklaşabilir. İlerisi gayb âlemidir. Allah`tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşamaz. Peygamberimiz Sidretü`l Müntehâ”ya varınca burayı bir nurun kapladığını gördü. Bundan ötesi tarih ve beyana sığmayan bir âlemdir.
Cebrail aleyhisselamın yol arkadaşlığı burada sona erdi. Cebrail; “bir parmak ucu daha öteye geçersem yanarım” dedi. Bundan sonra Peygamberimiz (SAV), Allah-u Teâla”nın yüce makamına yaklaştı. Resulullah Allah-u Teâlâ”nın cemalini gördü ve Zatı Zülcelal, Resulüne emirlerini bildirdi.
Allah-u Teâlâ bu buluşmada Resul`üne üç büyük hediye vermiştir.
Birincisi; gözünün nuru beş vakit namaz…
İkincisi; ümmetinden Allah`a ortak koşmayanların bağışlanacağının müjdesi…
Üçüncüsü de Bakara Suresi”nin son ayetleridir ki bu ayetler İslam inanç esaslarını oluşturur ve mealen şöyledir:
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah”a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah`ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır, dediler. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) da kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla.” (Bakara 285-286)
Resulullah (SAV)”ın namaza çok önem vermesinin bir hikmeti de miraçta bizatihi Rabbinden Ona sunulmasıdır. Çok özel bir hediye ve o yüzden de en güzel bir şekilde muhafaza etmek gerekir. Miraç bir yükseliştir, hem ruhen hem de bedenen. Gerçekleşen bu olay bize insanın salih amel, takva ve ihlasla meleklerin bile ulaşamadıkları makamlara gelebileceğini göstermiştir.
Özelikle bize takdim edilen bu özel hediyeyi (namazı) şanına uygun bir şekilde koruyalım. Yücelebilmenin en öncelikli şartı budur. Bu yüzden hep söylenir ki; müminin miracı -yani yükselişi- namazdır. Geçirdiğimiz bu miracın bizim için yeni başlangıçlara vesile olması temennisiyle… Vesselam…
Arzu Demir / Nisanur Dergisi